Dinledim… Okudum… İzledim…

Şöyle ortaya karışık, kısacık kısacık yazasım var… Uzun uzun dizi yorumu yapmayı özledim aslında. Ama bu isteğimi daha ileriki vakitlere saklıyor ve şimdilik şu eteğimdekileri bir dökülmek istiyorum:

Dinledim: Teee Uzak Doğu’ya uzanıyoruz da, daha yakın doğuya neden gelmeyelim? Şöyle soydaşlarımıza doğru? Hem onlar da çekikler; di mi ama? Eheh 🙂 Sizi bilmem, ama benim Kırgız, Kazak, Özbek ve bilumum Türkî halklarına özel bir sevgim vardır. Henüz çocukken Antalya’da bir yaz kampında tanıştığım sevgili Kırgız arkadaşlarım Kültigin ve Gülina’yı hâlâ sevgiyle anarım: Ne şirin çocuklardınız siz öyle! Kültigin’in oradaki Türk okullarından birinde okuduğu için Türkçe’si vardı; ama sevgili Gülina’cıkla büyük ölçüde beden diliyle anlaşıyorduk. Gerçi o bana biraz Kırgızca öğretmişti, ben de ona Türkçe. Yüzmek kelimesinin Kırgızca’sının “süzgen” olduğunu hâlâ anımsıyorum mesela…

Şimdi bunları neden anlattın derseniz, Ulytau‘dan (Türkiye Türkçe’siyle Uludağ) bahsedeceğim de konuya girmeye çalışıyorum :). Bilenler vardır; hatta ben de epeydir (bir seneyi aşkın) haberdarım kendilerinden. Kazak-Rus müzisyenlerden oluşan bu grup çok başarılı müzikler yapıyorlar. Ayrıca her biri çok yakışıklı/güzel. Üstelik çekik, üstelik Türk! (Tamam, Türkî, ama Türkî kardeşlerimizin bence Türk’ten farkı yoktur, tek farkımız bizim atalarımızın ailenin yerinde duramayan yaramaz küçük veletleri olup onlarınkilerin “otur oturduğun yerde!” denilince söz dinleyen büyük kardeşler olması: Haliyle, bizimkiler taa Anadolu’ya göç ederken onlar oldukları yerde kalmışlar… Ayrıca dil yapıları dolayısıyla Koreli ve Japonlar’ın da uzaktan akrabamız olduğuna dair teorilerim var ki, onları duyarsanız beni Atsızcılar forumundaki gök yeleli bozkurtlara havale edersiniz diye burada dillendirmiyorum! :D) İşte bu sevgili Kazak müzisyenlerin şarkılarını dinlemeye doyum olmuyor: Keman, elektogitar ve benzeri modern rock enstrümanlarını yerel bir Kazak çalgısı olan “dombra” ile birlikte kullanıyor ve öyle hoş müzikler yapıyorlar ki, aylardır dinlediğim halde bıkmadım. İşte size bu güzel müziklerden birkaç örnek:

İlk şarkımız benim en sevdiğim şarkıları olan “Jumyr Kylysh“: Yani “Yağmur Kılıcı”. Klibi size de eski Türk destanlarını, Dede Korkut hikâyelerini filan anımsatmadı mı? 🙂

(Aynı klibi HD izlemek isteyenleri “Two Warriors” isimli videoya alalım: )

Bir başka eski Kazak türküsü Ata Tolgau:

Ve tarihi film tadında bir kliple (aslında bu official klip mi, yoksa birisi mi bu görüntüleri şarkıya uydurmuş, bilemedim…) güzeller güzeli Adai:

Bu da modern bir Türk marşı uyarlaması:

Kısacası Ulytau, Kazakistan’ın gururu olmuş durumda: Dünya çapında 2 milyondan fazla albüm satmışlar. Merak edenler için grubun resmi websitesi şu adreste:

http://www.ulytau.kz/en/home

Okudum: “Prenses’e Mektuplar” isimli websitesini bilir misiniz? (Senin bildiğini biliyorum Mavi, yorumlarına sık sık rastgeliyorum! :)) Çok bilgilendirici, çok akıcı, okunası yazıların olduğu bir sitedir; tüm prenseslere burdan önereyim hemen 🙂 İşte orada rastladığım şu yazıyı diğer Uzak Doğu- (daha spesifik olarak Japon-) severler de mutlaka görmeli diye düşündüm:

http://www.prensesemektuplar.com/2011/04/modern-tokyonun-moda-savascilari.html

Muhteşem bir yazı! Deli Capon’ların pek çok deliliğini artık kanıksamış olsam da, cosplay olayını bu derece ciddiye aldıklarından haberdar değildim. Şu anda suratına kocaman bir yaş pasta yemiş bir insan evladı kadar şaşkınım! o_O Her millet hakkında kafamda az-çok bir stereotip vardır (yani nedir; Almanlar çalışkan ve displinli olur… Fransızlar çapkın olur… Yahudiler kurnaz olur…) ama bu Japon milletini bir türlü çözemedim arkadaş! Bir bakıyorsun deprem sonrası sükunetleri ve ülkeden en ufacık yağma görüntüsü bile gelmemesi ile “vay be, ne olgun millet…” dedirtiyor sana; bir bakıyorsun en çılgın Rio karnavalında bile göremeyeceğin çılgınlıkları yapıyorlar. Hem akıllı hem deli; dünyanın en ilginç milleti! Beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyorsunuz sevgili Japonlar, iyi ki varsınız 😀

İzledim: Evet, en sonunda Lee, Kimbap ve Mydestiny başta olmak üzere ağzımın suyunu akıtan çinguların yoğun övgülerine dayanamadım; Lie to Me’yi, City Hunter’ı bir kenara attım; ve The Greatest Love‘ı ben de izlemeye başladım! Hemen belirteyim, kesinlikle çinguların dedikleri kadar var: Şu anda ilk 4 bölümü izledim ve tek kelimeyle “müthiş!” diyorum. Çok komik, çok sıradışı, çok tatlı. Aslında konusu itibariyle Secret Garden’ı anımsatıyor: Huysuz ve kendini beğenmiş esas oğlan sokakta görse dönüp yüzüne bile bakmayacağı kendinden aşağı seviyedeki esas kıza tutulur ve bu gerçeği önce inkâr etmeye çabalasa da kalbine söz geçiremez… Fakat hikâyenin gidişatını tahmin ettiğimiz halde dizi bizi eğlendirmekten bir an bile geri kalmıyor: Daha ilk dört bölümde güldüğüm o kadar çok yer oldu ki, sırıtmaktan yanaklarım ağrıdı 😀 Hemen kısa kısa özet geçeyim; izleyenler de hatırlasın ve benimle birlikte gülümsesinler: Quiz show’daki üzüm sorusu… Elinde boxer’la yakalanan kız… “Çakma Hyun Bin” büyükbabanın parlak eşofmanları… Ve Dok Go Jin’in bütün mimikleri (menajer ve temsilci Moon Gu Ae Jung’dan konuşurken onları dinlemeye çabalarken girdiği haller; minibüste Ae Jung’a doktordan hoşlanıp hoşlanmadığı sorulunca kızın cevabını beklerken surat ifadesinin şekli; hepsi, hepsi! 😀 )

Bu arada, dizi şu anda çok eğlenceli ve neşeli gidiyor; ama alttan alta sağlam bir drama potansiyeli olduğunu da hissettiriyor: Esas kızımız Ae Jung’un skandallar kraliçesi olarak adlandırılması ve grubun dağılmasından sorumlu tutulmasının ardından hiç beklemediğimiz bir hikâye çıkacak, buna eminim. Muhtemelen Ae Jung; diğer kızlardan biri, yani Se Ri, Jenny veya Mi Na için kendini feda etti ve günah keçisi olmayı kabullendi… Sadece o da değil: Mühim bir kalp ameliyatı geçirmiş olan huysuz ve tatlı esas oğlanımız Dok Go Jin, hastalığının nüksetmesiyle bizi ağlatacak gibi bir his var içimde… Umarım yanılıyorumdur! (Secret Garden da az korkutmamıştı; ama neyse ki son bölümleriyle bir oh çektirdi!) Ayrıca burdaki esas kızı çok çok daha fazla sevdim ben: Soğuk nevale Ra Im’in aksine şirin mi şirin bir kızımız var burda. Gong Hyo Jin’in hayat verdiği Ae Jung, benim de gönlümü kazandı, Hyo Jin’in en sevilen aktrisler listesine girmesi gerektiği konusunda Lee’ye hak verdirtti. Ayrıca ikinci oğlan Soon Cheol de (dizideki ismini ezberleyemedim henüz… Ayrıca Kye Sang benim için hep sermin’in yavuklusu Soon Cheol olarak kalacak! 😀 ) şirin mi şirin bir yaratık: Eğer Dok Go Jin böyle huysuz ama sevimli bir adam olmasaydı, favorim kesinlikle bu nerd doktor olurdu! Kısacası The Greatest Love, karakterleriyle ve hikâyesiyle şimdiden gönlümü kazandı. Üstelik üçüncü bölümde Park Si Yeon’cuğumu bile gördüm (Coffee House’tan beri pek bi seviyorum bu kızı…), 9. bölümde mi ne, bi de Lee Seung Gi’yi görecekmişiz, daha ne olsun?! Bu yaz sağlam bir kahkaha arayanlara tavsiyemdir! 😉

About hikaruivy

a big fan of shoujo animes/jdramas/kdramas loves to eat, write, read and watch!
Bu yazı Kdrama, Müzik, Uzak Doğu içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

26 Responses to Dinledim… Okudum… İzledim…

  1. bunusevdim dedi ki:

    The Greatest Love’daki üzüm sorusunda kendilerini kaybetmeleri çook komikti. Bir de spoiler vermeden 7. bölüme dikkat çekmek istiyorum. Tabii orada Dok Go-jin’in Heartbreaker performansını ağzınız açık izliyorsunuz ama daha çok güldüğüm bölüm sonundaki inatlaşma. Çünkü öyle şarkılar koymuşlar ki, tam ortama uygun, gülmekten kırıp geçiriyor. Bildiğimiz dizi müziklerinden The Last Waltz var, tabii ki mor renk ve kutu üçlemesi şeklinde 😀 Bir de Muhteşem Kraliçe’de Mişıl’ın müziği vardı, oralarda gül gül öldüm. Şimdi 10. bölümü izlemekteyim, bu diziye iyi ki başlamakta gecikmemişim.
    Ae-jung gerçekten de Ra-im’den çok daha iyi.
    Ayrıca Japonlarla ilgili çok şaşırdım deyince ben de aman sanki ne olabilir ki dedim ve şok oldum hahah. Manyak bu insanlar yav.

  2. Aslı dedi ki:

    “Tamam, Türkî, ama Türkî kardeşlerimizin bence Türk’ten farkı yoktur, tek farkımız bizim atalarımızın ailenin yerinde duramayan yaramaz küçük veletleri olup onlarınkilerin “otur oturduğun yerde!” denilince söz dinleyen büyük kardeşler olması”… bayıldım bu yorumuna 😉 hakikaten öyleyiz =)))

  3. makinosev dedi ki:

    hadi ben de bir alıntı yapayım, aslıyla uyumlu olsun 😀
    “Ayrıca dil yapıları dolayısıyla Koreli ve Japonlar’ın da uzaktan akrabamız olduğuna dair teorilerim var ki, onları duyarsanız beni Atsızcılar forumundaki gök yeleli bozkurtlara havale edersiniz diye burada dillendirmiyorum! :D” ben de bu lafa koptum 😀
    bende bazen aşıyorum kendimi sonrasında “ama ben “pozitif milliyetçiyim”, başka milletlere nasıl ilgi duyuyorsam bu da öyle işte … bla bla ” diyorum… oyüzden ne hissettiğini hemen anladım. aslıyla bizimde kazak arkadaşımız vardı Kenjegul(goncagül), memleketine dönmeden önce ondan bir sürü kazak müzikleri aldım ama hep poptu, bu grup çok değişik geldi oyuzden 🙂 Ulytau Toby Adai’nin 2:30’daki sahnesi de çok hoştu bu arada (evet o savaş sahnesinden sonra bile hala pozitif milliyetçi olduğumu iddia ediyorum 😛 ) 🙂 türk marşı da öyle …

    bu arada çok dinamik bir yazı olmuş 😀 o konuların hepsini aynı yazıya nasıl böyle güzel dizdin ağzım açık kaldı, hiç yadırgamadım yani, bir bakmışım yazı bitmiş 🙂 eline sağlık 😉

  4. hikaruivy dedi ki:

    @bunusevdim: valla şu anda fena halde ağzımın suyunu akıttın çingu: eve gidip 7. bölümü atmak için fecii sabırsızlandım ^^ herkes 7den söz ediyor, bayaa efsane bir bölüm anlaşılan…

    @aslı: sağol canım, hakkaten çok severim orta asya türk’lerini… ortaokul yıllarımda bolca cengiz aytmatov, cengiz dağcı filan okudum; ondan mı acaba? 😛

    @makino: “pozitif milliyetçi” işte bu lafını acayip tuttum çingu! evet, sanırım ben de kendimi böyle tanımlayabilirim. tüm insanlığın gelişip kalkınmasını isterim elbette; ama önceliği kendi milletime veririm. tabii başka ulusların kötülüğüne sebep olmadan bir gelişmeden söz ediyorum (aksi takdirde emperyalist oluruz, haha 😀 ) ayrıca savaş sahnesini beğenmekte yalnız değilsin: ulytau’nun müzikleri insanı fecii gaza getiriyor; insan müzikleri dinleyip klipleri izledikçe kendini fazla kaptırıp göktürkler zamanında yaşayan savaşçı bir türk kızı olduğunu zannetmeye başlayabiliyor! 😀 😀 😀

    • makinosev dedi ki:

      ekşi sözlükte “pozitif milliyetçilik” lafına saydırmışlar bayaa ama ben en düzgün haliyle yani senin de yorumladığın şekliyle kullanıyorum 🙂 o yüzden o lafı tutmana sevindim 😉
      eskiden beridir zeyna seyrederken bolca atraksiyon yapardım kafamdan, şimdi bu klibi izleyince de kah tsuba’nın kartal vuruşu(top kısmını çıkarırsak geriye tekme atma özelliği kalıyor 😛 ) kah oklarla dans tek tek gözümün önünden geçti 🙂 yalnız değilsin yani 😀 beni de bıraksalar ok atmaya başlıcam oturduğum yerden 😛

      • hikaruivy dedi ki:

        valla çingucum, ekşideki tanımları okumadan, sadece senin yorumundan anladığım kadarıyla yazdım ben de. pozitif milliyetçilik, atatürk milliyetçiliği, adı her ne olursa olsun aynı kapıya çıkıyor, di mi? lafı tutmakla kalmadım; patentini de sana vermeyi düşünüyordum 🙂 hatta namnamnam hikaru’nun rövanşı olarak pozitif makino diye isim takıcaktım sana 😛 olmadı mı şimdi? 😛 😛

        zeyna’da ben de fecii gaza gelirdim yav… rose of versailles izlerken kılıç kullanmayı öğrenicem diye tutturduğum da olmuştu 😛 eskrim yapamadım ama üniversite yıllarımda okçulukla uğraşmıştım biraz (gerçi çok zor olduğunu görünce fazla da uğraşmadım… kaçtım hemen :P) ama o savaşçı ruh genlerde var galiba, arada bir böyle gaza geldiğimize göre! 😀 😀 😀

  5. hayalmiyim :) dedi ki:

    o Adai şarkısının klibinde kullanılan görüntü ‘Cengiz Han’ diye bir filmden bir sahne sanırım 🙂 hatta bu görüntülerle başka bir şarkıyla bi klip var: http://www.youtube.com/watch?v=8LoIF6VzH9A hatta bu şarkının Türkçe versiyonu da olcaktı ama onu bulamadım 🙂
    Sonra The Greatest Love izlemeyen bi ben kaldım sanki bu nedenle listemin ilk sırasındaki yerini aldı bu dizi 🙂 şu sınav bi bitsin de hele City Hunter ve The Greatest Love ilk sırada artık. Gumiho ve Sungkyunkwan Skandal ikinci sıraya gerilediler ne yazıkki 😀

  6. hayalmiyim :) dedi ki:

    yorumu yazdıktan sonra şarkının Türkçe alt yazılısını buldum

    buyrun burdan bakın 😀

    • hikaruivy dedi ki:

      @hayal: sayende aydınlanmış olduk, çok sağol tatlım ^^ türkçe çevirisi de çoğu yerde kazakça’ya (kazakça bu türkü di mi?) epeyce yakındı, dikkatimi çekti.

      dizilerin sıralaması iyi olmuş; the greatest love ve city hunter yangında ilk kurtarılacaklardan 😀 ama sungkyunkwan’a da üvey evlat muamelesi yapma sakın; o hâlâ benim en sevdiğim dizi (tamam, sjk’dan dolayı biraz torpil yapıyor olabilirim; ama olsun 😛 😛 )

      • hayalmiyim :) dedi ki:

        itiraf etmek gerekirse City Hunter’a Lee Min Ho torpili yapıyorum 😀 izlemek istediğim o kadar çok dizi var ki 🙂 filmler de var tabii bana kolay gelsin bu yaz yani 😛
        bir de ‘Secret Campus’ü bulabilirsem Lee Min Ho serisini tamamlamış olucam 😀 😛
        Bu arada o şarkının dilini kardeşime sorduğumda öz Türkçe dedi 😀

  7. winpohu 'ca dedi ki:

    greates love ile ilgili söylediğin her şeye katılıyorum aynı duyguları paylaşıyoruz .bu diziyi çok sevdim hele dok go jin’i nasıl bağrıma bastım anlatamam .üstelik diğer dizilerdeki gibi bayan oyuncuya da gıcık olmadım .nerd doktor da çok tatlı dok go jin olmazsa onu seçerdim 🙂 esprileri ile eğlenceli ve replikleri ile gönüllere kazılası mesela kalbine karşı yalan saptayıcı kullan ah bu sahnede eridim resmen 🙂

  8. mydestiny dedi ki:

    Greatest Love’la ilgil tahminlerine katılıyorum ben de. İzlerken çok acayip bir şekilde Secret Garden’a benzetiyorum diziyi(bu dizi daha güzel!) ve SG’da olan bir bölümlük duygusal havayı bu dizide de izleyeceğimize eminim neredeyse. Bakalım..

  9. hikaruivy dedi ki:

    @winpohu: dok go jin’i de, ae jung’u da bağrımıza bastık; çok doğru söyledin çingucum. bu yazın en tatlı çifti ilan ediyorum kendilerini. min ho-min young; eun hye-ji hwan alınmasınlar ama öyle 😀 😀 yalan saptayıcı ne komik bi aletmiş yav; ben de istiyorum 😀 😀 bizim çocukluğumzda böyle kalpli malpli anahtarlıklar vardı; iki taraftan iki kişi tutunca aralarındaki aşkı ölçerdi 😀 yalan saptayıcısı ve kalp atışı ölçen saati gördükçe aklıma onlar geliyor…

    @mydestiny: evet bi secret havası var destiny’cim, ben de sürekli onunla karşılaştırırken buluyorum kendimi. ama ben de bu diziyi daha çok sevdim (hem de SGdeki hyun bin faktörüne rağmen :D) ayrıca şu anda 11i indirdim, ingilizce altyazıyla izlemek üzereyim; sanırım tahminler doğrulanacak bu bölümde.

  10. masalevi dedi ki:

    ne kadar haklısın Hikarucum o kadar çekik gözlü soydaşlarımız var onları ne kadar ihmal ediyoruz. hepsi çok tatlı gerçekten, ben her sene TRT’de yayınlanan Nevruz şenliklerni gözlerim dolu dolu izlerim, onların sevgisine hayran olurum bir kez daha.. tavsiye ettiğin şarkıları dinleyeceğim kesinlikle okuldayım şu an açamadım hiçbirini 🙂 bu arada koyu bir Nihal Atsız hayranıyımdır ben de.. hele ki “Bozkurtların Ölümü” harika bir kitabıdır yazarın.. atalarımızın ne kadar farklı, muhteşem insanlar olduklarını, Kürşat ve 40 çerisinin yaptığı devrimin tüm güzelliğini bir çırpıda okuyuveriyor insan, milliyetçilik duyguları kabarıverir..
    the Greatest Love’ı da finallerden sonraya sakladım ama spoiler almamak için bloglara bile giremez oldum, nereyi açsam bu dizi var 🙂 ama olsun meraklandım iyice.. bir yanda bu dizi bir yanda Lee Min Ho, ağır baskı altındayım nasıl ders çalışacağım bilmiyorum 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      evet, orta asya’yı milletçe ihmal ettiğimiz doğru… oysa kim bilir neler neler var oralarda keşfedilecek! türki cumhuriyetler, benim uzak doğu’yla birlikte en çok merak ettiğim yerlerin başında geliyor. banu avar’ın gezi yazıları ve ve röportajlardan oluşan bir kitabı vardı (hatta sanırım sınırlar arasında programının kitaplaştırılmış haliydi; ismini hatırlayamadım şimdi…); orta asya, iran, arap ülkeleri ve rusya gezilerini politik röportajları ve yorumlarıyla birlikte anlatıyordu; okurken ben de oraları görmek, orada yaşayanlarla tanışmak için nasıl özenmiştim! fırsat bulunca gidip görmek lazım…

      nihal atsız’ın ideolojik aşırılıklarını bir yana bırakırsak romanları cidden bir harikadır. mesela “ruh adam”, hayatımda okuduğum en iyi psikolojik romanlardandır! öyle bir finali vardı ki, düşününce bile tüylerim diken diken oluyor.

      the greatest love’ı en kısa zamanda izle derim canım 🙂 ama finaller bitince başla; çok fena bağımlılık yapıyor; ben 2 günde 11 bölüm izledim! şimdi 12nin altyazısını bekliyorum 😛 min ho’yu izlemeye resmen korkuyorum; bir bağımlılık da ordan gelirse işlerin altından hiç kalkamıycam 😀 😀

  11. diaboloviolette dedi ki:

    çok severek dinlerim ben bu grubu.. karizmatik gelir ki bunun içinde senin de saydığın bir dolu sebep vardır. diğer yandan bağlı olduğumu hissettiğim o topraklarda bunlar çıkarken bizdekilerin bu tınılardan, ezgilerden zerre etkilenmiyor olması dokunmuyor değil.. neyse, güzel olmuş eline koluna sağlık hikarucum 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      sağol diabolo’cum, zaten aynı sıralarda keşfettik sanırım 🙂 sorma yav, bizim rock da pop da iyice cıstak cıstak’a döndü 😛 halbuki anadolu rock ne güzel bişiydir; cem yılmaz dalga geçse de (efil efil… karacoğlan der ki! haha 😀 :D) benim en sevdiğim müzik türlerinin başında gelir: türkülerin modern rock enstrümanlarıyla yorumlanması acayip hoşuma gidiyor… bu arkadaşlar da benzer bişi yapmışlar zaten: kazak türkülerini rock yapmışlar; çok da güzel olmuş 🙂

  12. masalevi dedi ki:

    aa ruh adam’ı okumana çok sevindim.. benim de hayatımda okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi.. o kitabın sonundaki mahkemeyi unutamıyorum.. o semboller falan şaşırtıyordu insanı gerçekten. selim pusat ve güntülü isimleri hafızamdan hiç çıkmadı.. ama en çok Kürşet’ın çıktığı kısmı beğenmiştim bir Kürşat hayranı olarak 🙂 haklısın ideolojik olarak ben de Nihal Atsız’ı aşırı bulsam da iyi bir edebiyatçı kendisi..
    ben de senin gibi bağımlı olunca işi gücü bırakanlardanım ya, bu pazartesi finaller başlıyor diye hiçbir diziye bulaşmadım, lee min ho’yu da en sona bıraktım, bütünleme acısı falan yaşarsam ilacım olacak o benim 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      benimse o kitaptaki “geri gelen mektup” şiiri aklımdan çıkmıyor… son kıtasını hâlâ ezbere biliyorum… çok istedim biri gelip bana bu şiiri okusun diye ama kısmet değilmiş! 😀 😀 😀

      hahaha, min ho’dan cidden süper ilaç olur. aynı taktiği ben de kullanıyorum; mesela gong yoo’nun finding mr destiny’sini inanılmaz derecede moralsiz bir anımda izlemiştim. ve gerçekten de ii gelmişti!! serotonin etkisi yaratıyo keratalar; çikolata gibiler, her genç kızın ihtiyacı! 😀 😀

  13. besra dedi ki:

    The Greatest Love’a bende başlamadım öncelik Lee MinHo’nun uzuuuuun zamandır City Hunter bekliyordum gerçekten çok güzel :)) herkes The Greatest Love’dan bahsediyor bütün bölümler gelsin hemen izliyeceğim birde SG’ına benziyormuş kesin izlemeliyim :)) açıkçası hiç Orta Asya müziğini dinlemedim 😦 paylaştığın müzikler gerçekten çok güzel müzik açısında geniş bir perspektifin var bu hoşuma gitti :Dortaya karışık yazman çok güzel olmuş ellerine sağlık 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      Sen böyle yazınca şimdi de city hunter için ağzımın suyu akmaya başladı… Hazır greatest love iki haftalık son koşusuna girmişken bu hafta da city hunter’ı devireyim o zaman 🙂 Orta Asya gruplarını ben de çok bilmiyorum; ama Ulytau’yu hasbelkader keşfetmiştim, siz de bu güzellikten mahrum kalmayın istedim. Sevgilerimle canım ^^

  14. Besra dedi ki:

    Gerçekten çok güzel başla 🙂 hikaruivy twitter hesabın varmı? seni ekliyeyim sakıncası yoksa 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      ayy yok canım yaa… twitter olayına dalarsam hiç çıkamam diye almadım 😛 ama bu yaz bitsin, twitter hesabı açar açmaz ben de seni eklemeyi çok isterim.

  15. Lee dedi ki:

    Hikaru en kısa zamanda twitter hesabını almanı istiyoruz, bak bir sen yoksun çingu orada. Bütün muhabbetler orada dönüyor, benden demesi 😀

  16. mavi dedi ki:

    Prenses’e Mektuplar bomba bir sitedir senin de belirttiğin gibi. Keşfettiğimde çok sevinmiştim. Adamlar öyle şeyler yazıyorlar ve öyle yorumlar dönüyor ki kendimi gerizekalı gibi hissediyorum 😛 Herkese tavsiyemizdir 😉
    Kore-Japon ve Türk ilişkisine dilciler tarafından da birçok farklı teori getirildi. Şimdi burda anlatmak isterdim ama bunlar karışık konular (çaktırma toparlayamayacağım şimdi) hepimiz kardeşiz diyelim işin içinden çıkalım bence.
    Şu lanet diziye ben de başlayacağım bir ara 😀
    Son olarak tibitıra hoşşş geldin bacım. Valla herkesler orda ve sık sık seni de anıyordum bazen bir şey sorasım ya da söyleyesim geliyordu. Birde yazılarını anında orda belirtince bizde anında buraya çökebiliriz ben en çok o açıdan kullanıyorum. Reklam reklamdır aha 😀

  17. Geri bildirim: 2011 Kore Yaz Dizileri – Part 1 | Hikaruivy'nin renkli dünyası :)

Yorum bırakın