Kız kardeşliğe dair bir film: Snow Flower and the Secret Fan

2011 yapımı, yani oldukça yeni olan bu filme uçak yolculuğum sırasında tesadüf ettim. Oyuncularını, yönetmenini, hiçbir şeyi bilmeden “aaa çekik filmi!” diye atladım ve şansıma film çok güzel çıktı. (Başrollerinde Bingbing Li ve My Sassy Girl’ün güzeller güzeli Jun Ji Hyun’unun olduğu, hatta ilerleyen sahnelerde Hugh Jackman’ı gördüğümüz bir filmden söz ediyorum, bu kadro halay çekse izlenir! 😛 :D) Sonlara doğru yaşaran gözlerimi sildiğim pek çok sahne oldu. Çok gerçekçi, çok can yakan, ve sımsıcak bir dostluk öyküsü olan bu filmi size de anlatmadan geçemedim.

Filmimiz iki paralel öyküyü anlatıyor: Günümüzde geçen öyküde Nina (Bingbing Li) ve Sophia (Jun Ji Hyun) isimli iki genç kızın ilk gençliklerinden yetişkin hallerine kadar geçen süredeki ortak hikâyelerini izliyoruz: Nina, ki kendisi çok başarılı bir hatun, Shanghai’li bir ailenin kızıdır; sınıf arkadaşı, Koreli babasının Hong Kong’lu bir hanımla yaptığı evlilik sebebiyle Hong Kong’a gelip yerleşmiş Koreli kız Sophia’ya Çince dersi verirken iki kız arasında derin bir dostluk kurulur. İki kız zaman zaman birbirlerinden ayrı da düşseler, bu dostluk 30’lu yaşlarına kadar devam eder; ta ki, büyük bir kavga edip altı ay boyunca birbirlerini görmeyecekleri bir tarihe kadar… Bu sırada Nina kariyerinde iyice ilerlemiş, çalıştığı şirketin New York şubesine atanmıştır. Fakat aldığı bir haberle bütün planları değişecektir…

Filmin ikinci öyküsü ise 19. yy (1829’du sanırım) Çin’inde geçiyor. Bu sahneleri izlerken içim yandı ve bir kez daha, şimdiki yüzyılda yaşamakla ne kadar talihli olduğumuzu düşündüm. Hoş, şu modern(!) dünyada bile son derece kötü şartlarda, ikinci sınıf insan muamelesi görerek yaşayan milyonlarca hemcinsimiz var. (Beni tanıyorsanız bilirsiniz ki iki konuda inanılmaz hassasımdır: Bunlardan birincisi hayvan hakları. Hayvanlara eziyet eden insanlar idam cezasına layıktır gözümde! İkincisi ise kadınlara yönelik şiddet: Her gün gazetelerde kocası tarafından saçma sapan kıskançlık krizleri ile canından edilen zavallı kadınları, tecavüze uğrayıp suçlu ilan edilerek intihara zorlanan genç kızları, 13ünde çocuk sahibi olan çocuk gelinleri okudukça çok fena oluyorum. Sanırım ilerde kendimi bu iki toplum sorununa adayacağım; bunu yaptığım zaman muhtemelen beni ikinci bir “panter Emel” vakası olarak görenler çıkacaktır (hem feminist hem hayvan hakları savunucusu, piiii, cahil erkek milletinin en nefret ettiği kadın tipi! 😛 ) ama zaten böyle algılayanlar benim gözümde gayet değersiz varlıklar oldukları için sorun yok Houston…) Kadın milletinin tarih boyunca çektikleri malûm (Arabistan’da kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinden tutun da Afrika’da halen devam etmekte olan kadın sünnetine kadar bu işkencelerin bazılarını hatırlatıp içinizi karartayım, ohh, karardı mı iyice? Tamam o zaman, devam edelim…), ve Çinliler de kadınlarına eziyet etmekten geri kalmamış elbette: Kız çocukları iyi bir koca bulmak için küçücük yaşlarında “ayak bağlama” denilen korkunç bir olaya maruz bırakılıyorlarmış ki, yüreğiniz elverirse şu link‘e bakıp ayağın aldığı korkunç hali görebilirsiniz. Neymiş efendim, ayak küçük kalacakmış. Ne kadar küçük ayağınız varsa, o kadar iyi bir koca buluyormuşsunuz. Yuhhhh, hayvanlığa bak! Böyle ayak mı olur ulan?? Sizin estetik anlayışınızın ben ta… neyse…!

Öhöm, pardon, gene feminist duygularımın akışına kapıldım. Neyse, ne diyorduk? Evet, 19. yy Çin’inde geçen öykümüzde ise 7 yaşındaki Snow Flower ve Lily “laotong” yani birbirlerinin ömür boyu sırdaşı olmak üzere seçilirler. (Eski zaman Çin’inde bir de böyle bir adet varmış: Laotong adı verilen “soul sister”lar, sonsuza kadar birbirlerine kardeşlik bağıyla bağlanır, birbirlerinin en yakın sırdaşı olur, ve “nu shu” adı verilen ve erkek milletinin bilmediği bir dil kullanarak yelpazelerin üzerine yazdıkları notlarla haberleşirlermiş.) Zaman geçer, bu iki kızcağız büyüyüp evlendiği zaman kocalarından, savaştan, isyancı barbarlardan, veba salgınından vs. vs. çektikleri tüm eziyetleri birbirlerinin dostluğu sayesinde yenerler. Ve bize de ekran başında onlar için gözyaşı dökmek kalır…

Ahhh dostlar, ah… Bu film beni fena etkiledi. Çünkü kız arkadaşlarımın yeri bir başkadır bende. Gerçi bilirsiniz, “kadın kadının kurdudur” derler. (Homo homini lupus’tan aşırma bir laf; kadınların birbirini çekememesi üzerine söylenmiş olsa gerek…) Haklılık payı olan bir söz belki; ama kadınlar arası dostluk da bir başkadır be arkadaşım, erkek milleti bilmez bunu 😀 Dedikodunun dibine vurulduğu, birlikte kekler börekler pişirildiği, romantik komediler izlenip “bunlar niye bizim başımıza gelmiyooo, böhüüüee!” diye kader ortaklığı yapıldığı, ya da herkesin sevgilisi olunca erkeklerin çekiştirildiği kız toplantılarının tadı bir başkadır, ancak yaşayan bilir! 😀 Hayatta çok samimi erkek arkadaşlarım da oldu; ama “Ay ben erkeklerle daha iyi anlaşırım”cılardan olmadım hiç. Kız arkadaşlarımın yeri bir başkadır. Ayrıca “güzel kızların en yakın kız arkadaşları çirkin kızlardır” önermesinin aksine benim en yakın arkadaşlarım hep çok güzel, ışıltılı, akıllı ve cici kızlardı (bi dakka lan? çirkin olan ben miyim yoksam?! hehe 😛 :D) Hiçbirini kıskanmadım, canlarım için hep en güzelini diledim, onlar da beni kıskanmadılar (kıskandıysalar bile çaktırmadı keratalar :P), arkamdan kuyumu falan da kazmadılar, ve inşallah ölene dek bozulmayacağına inandığım dostluklar kuruldu aramızda… (Böhüüeee 😦 😦 Ben arkadaşlarımı özledim ama?? :()

Öyle yani… Fazla kız işi bir post oldu bu, farkındayım, ama dayanamadım 🙂 Bu yazıyı geçenlerde yüz yüze görüşüp görür görmez her birini çok sevdiğim blogger kız arkadaşlarıma ithaf ederek bitireyim en iyisi. Nina’dan size gelsin kızlar:

“The world is always changing. Every day it’s changing. Everything in life is changing. We have to look inside ourselves to find what stays the same, such as loyalty, shared history and love for each other. In them, the truth of the past lives on.”

About hikaruivy

a big fan of shoujo animes/jdramas/kdramas loves to eat, write, read and watch!
Bu yazı Genel, sinema, Uzak Doğu içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

13 Responses to Kız kardeşliğe dair bir film: Snow Flower and the Secret Fan

  1. makinosev dedi ki:

    Heh şimdi oldu 😀
    Snow Flower and the Secret Fan’ı indirmeye başladım şimdi 🙂 yalnız megaupload sitesi kapanmış yav ne güzel hızlı hızlı indiriyorduk , neyse konuyu değiştirmeyelim 🙂
    çok şükür şu hayatta bende arkadaşlarımdan yana çok şanslıydım, Allah’ın lütfu herhalde “çok zor zamanların olacak ama yalnızda bırakmayacağım seni” demek istiyor bana sanırım 😀
    kadına yönelik şiddet hakkında ne denilebilir ki, fakir olanın derdi ayrı zengin olanın ki ayrı, fiziksel şiddetten yırttın diyelim ki bu defa da psikolojik şiddetten ötürü eziliyorlar…
    kasınlar hakkında yazılan bir tezde erkeklerde hiç olmayan ama her kesimden kadında yer eden bir düşünceden bahsetmişler. “bir erkek evden çıkıp gitmek istediği yere dilediği gibi kestirmeden yada sevdiği yoldan gitmeyi tercih ederken, kadın öncelikle en Güvenli yol hangisi onu düşünerek gideceği güzergaha karar verirmiş” bu bile nasıl bir dünyada yaşadığımızın en basit örneği…
    umarım her geçen gün bu sorunlar artmaya devam ederken buna çözüm arayan insanlarda çoğalır. Çok ezdim hemcinsimi ama gider ayak başka bir örnek daha vereyim de öyle gideyim … tüp bebekle çocuk sahibi olan kuzenlerimden bir tanesi doktorundan duyduğu bir şeyi benle paylaşmıştı ” eğer premature doğan bir bebek kız ise daha umutlu oluyoruz çünkü kız çocukları doğuştan daha dirençli ve dayanıklı oluyor.” Daha doğarken böyle cesaretliysek eğer yaşarken de umarım bu cesaretimiz hiç yok olmaz 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      @makinosev: indirdin, izledin bile di mi? helal sana kaktüsüm, batının en hızlı film izleyen kovboyu ilan ettim seni 😀

      “bir erkek evden çıkıp gitmek istediği yere dilediği gibi kestirmeden yada sevdiği yoldan gitmeyi tercih ederken, kadın öncelikle en Güvenli yol hangisi onu düşünerek gideceği güzergaha karar verirmiş” vayy, kesinlikle doğru. en azından şahsi tecrübelerime göre öyle! sadece o da değil, yolda yürürken bile sürekli etrafı kollamak, herhangi bir sözlü tacize uğramamak için insanlarla göz göze gelmeyi minimuma indirmek gibi konularda da her kadın ustalaşmıştır ne yazık ki 😦

      ama evet, kız bebeklerin daha dayanıklı olduğunu daha önce duymuştum: kadınların acı eşiği de daha yüksektir mesela. biz daha dayanıklıyız, öyle olmak zorundayız 😛 ve daha cesur da olmamız gerek. ellerine sağlık canım bu güzel yorumun için 😉

  2. sagbeyin dedi ki:

    filmin konusunu ben de çok beğendim 🙂 hemen izleyeceğim 🙂
    kadınlara yönelik şiddet ve onların 2.sınıf insan muamelesi görmesi konusunda kesinlişkle sana katılıyorum..sadece bizde değil diğer toplumlarda da bu durum maalesef oldukça yaygın… sadece gerekli önlemlerin alınıp yasaların çıkarılması yetmiyor bu kuralları uygulayacak bir bilincin ,bir bakış açısının da gelişmesi gerekiyor sanırım…
    bu arada ben de o ayakları bir belgeselde izlemiştim de içim gitmişti. bir de ayakları o hale gelene kadar çok acılar çekiyorlarmış .çok üzülmüştüm izlerken…
    kreş dahll bütün sınıflarımda kızların mevcudu fazla oldu. bazen saçmasapan entrikalardan,kıskançlıklardan bunalıp ,50 kişilik sınıfta 2 kızdan biri olan arkadaşıma özensem de dediğin gibi kız arkadaşlarının yeri,sohbetlerinin tadı herzaman ayrı 🙂
    ellerine sağlık^^

    • hikaruivy dedi ki:

      @sagbeyin: ah sağbeyincim ah, sen hukukçu insansın, bütün umudumuz sizlerde 🙂 ama dediğin gibi iş sadece yasalarla bitmiyor; toplumun bakış açısını da değiştirmek gerekiyor ki, bunu nasıl yapacağız bilemiyorum… en okumuş insanda bile gizliden gizliye bir “erkek kadından üstündür” düşüncesi var…

      o ayaklar çok fena ya 😦 yazık…

      benimse aksine sınıfımda erkekler hep daha fazla oldu (fen lisesi ve mühendislik okumanın yan etkisi :P) ama kafa kızlar yanımdan yöremden hiç eksik olmadı ki bu konuda şanslıyım senin gibi. teşekkür ederim yorum için, sevgilerimle ^^

  3. H@y@lperest dedi ki:

    Uzun zamnadır beklediğim bi filmdi tabi ki tek ekten Jun Ji Hyun’du. 🙂
    Ama doğruyu söylemek gerekirse konunun bu kadar ilgimi çekiceğini tahmin etmezdim. En kısa sürede indirip izlimek istiyorum. Bu kadar güzel özetlediğin için teşekkürler. 🙂

  4. Hemen koşarak gidip izlemeli bu filmi şimdi.Neeeyy Hugh Jackman mı? Yakışıklı olduğu kadar komik olan Hugh’umuz mu 😀 Film iyice ilginçleşti bak.
    Panter Emelcim size sonuna kadar katılıyor,içimizdeki duyguları yazıya döktüğün içinde canı gönülden kutluyorum 😀 Feminizim konusuna girersem hiç çıkamamaktan da korkuyorum ama bu konuyu aşmakta için yine biz kadınlara iş düşüyor.Beyinlerini içini dolduran kadınlar,evlat büyüten kadınlar,erkekler her şeyin en doğrusunu bilir diye öğreten de yine kadınlar o yüzden kadınlarımızın kafalarını değiştireceğiz ki dünyayı da değiştirelim.Bu kadar klişe konuştuktan sonra konuyu kapatıyorum 😀
    Ay bu Çinliler kadar çılgın millet de görmedim he.Ayak küçük olacak,beyaz olacaksın,zıkkımın kökü olacaksın.Hem kadın bir şey olmak zorunda anasını satayım 😀 Azcık bende taşın altına koyayım demek yok pühhh 😀
    Ben de arkadaşlar konusunda hep çok şanslı olmuşumdur.Çok şükür ne kimseden kazık yemişliğim ne atmışlığım var.İnsan uri Hikaru’yu bulmuş sevmez anlaşmaz mı ayol.Mis gibi insan 😀
    Ne yazdım be yine 😀 😀 Ben de herkesi çok sevdim seveceğimi biliyordum da yüz yüze görüşmek daha bi güzel oldu.Elceğizlerine sağlık.

    • hikaruivy dedi ki:

      @egosantrik: aynen öyle, yakışıklı olduğu kadar kaslı, bir o kadar da komik hugh’umuz da var bonus olarak 🙂

      ben panter emel olunca sen de leopar perihan ol o zaman, güçlerimizi birleştirelim! 😀 😀 ayrıca kesinlikle katılıyorum, iş gene kadınlarda bitiyor: sen bir anne olarak oğluna kızından farklı davranırsan bu mesele böyle sürüp gider tabii… (lafım meclisten dışarı tabi, sana demedim kok’cum 😀 :D)

      çin’de hayat zor kardeşim, ben bunu bilir bunu söylerim! 😀 😀 sadece çin mi, tüm dünyada kadın her bi şey olmak zorunda cidden: ayol hem güzel, hem zeki, hem başarılı, hem süper anne, hem süper iş kadını… hangi birini olalım? yeter artık imdat diye çığlık atmak istiyorum!!! hayır bi de erkekler bizden bunu beklerken kendileri “türk kası” yapmakta sakınca görmüyorlar, orası da ayrı… 😛 (ahan da sevgilimin kafası yarıldı.. :P)

      iyi bari, biz en azından arkadaştan yana şanslıymışız kok’cum 🙂 bi de kendimize benzeyeni çekmişiz galiba, ondan da olabilir… biz boşuna birbirimizi bulmadık mesela 😀 daha nice nice görüşmelere, öperim canım ^^

  5. Besra dedi ki:

    Bingbing’in filimlerini çok severim çokta merak ettiğim bir filimdi Çin vede Hong Kong sinemasına bayılırım filmi o kadar güzel anlatmışsınki kesin izlemeliyim 🙂 teşekkürler ellerine sağlık 😀

  6. Geri bildirim: Senden Benden Bizden #2 « egosantrikrapsody

  7. Bu filmi Gianna Jun oynuyor diye uzun süre beklemiştim..
    İzleyeli bir ay oldu sanırım.Kesinlikle duygularıma tercüman olmuşsun…Küçük ayağın nesi güzelmiş diye sinirlendim, o an geçmişte bunları yaşamış milyonlarca küçük çocuğu düşündüm..Bu bölümleri nasıl izledim bende bilmiyorum aslında..Bir de doğru düzgün yürüyemiyorlar da büyüdüklerinde, hala Çinde bunları yapmaya devam eden kalmamıştır diye umuyorum..Verdiğin linki açmaya cesaret edemedim.:Yaşlı bir kadın olduğunu düşündüm..

    Filmi çok güzel anlatmışsın, eline,diline sağlık:)
    Bloğunu zaman zaman takip etmeye çalışıyorum, fakat kaçırdığım zamanlarda oluyor..

    • hikaruivy dedi ki:

      @Gülsevim: Beğendiğine sevindim canım, filmi izleyip beğenen bir hemcinsimle karşılaşınca mutlu oluyorum 🙂 O ayak konusunda geçmiş Çinlilere bol bol saydırdım gördüğün gibi! Yazık insanlara yaa, işkence resmen… Evet, verdiğim linkte yaşlı bir kadın vardı; tabii ki bu uygulama artık yapılmıyormuş, ama izlerinin silinmesi 1900’lerin ortalarına kadar sürmüş 😦 Yorumun için teşekkür ederim, sevgilerimle ^^

Yorum bırakın