Kelebeğin Rüyası ve şiir üzerine…

Kelebegin_Ruyasi

Bu film hakkında yazmayı düşünmüyordum. Çok popüler olan şeyler hakkında yazmayı sevmiyorum. Ayrıca zaten söylenen söylendi, yazılan yazıldı. Herkesin ortak kanaati olan: “Filmde görüntüler bir harika, Yılmaz Erdoğan’ın Nuri Bilge Ceylan’a çıraklık yapması ona yaramış, Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ şahane oynamışlar, yalnız Belçim Bilgin (tüm iyi niyetine ve çabasına rağmen) liseli kız rolü için çok kart kaçmış hacı…” şeklinde özetlenebilecek düşüncelere aynen katılıyorum. Filmde müthiş çarpıcı bir hikâye değil de, iki genç şairin hayatına gizliden konuk oluyormuşsunuz gibi, usul usul akan bir hikâye var. Bu yönüyle kederli bir şiire benziyor… Bir de üstüne film müziklerinin -tıpkı o dönemleri anlatan Hollywood filmlerindekiler gibi- filmin ruhunu iliklerimize kadar hissettirdiğini, filmdeki diyalogların dopdolu olduğunu, sinemadan çıkarken gözümüzden kadersiz şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu için birer damla yaş süzüldüğünü de eklemeden geçmeyelim… Ve son sahne elbette: Pamukçukların uçuştuğu, o çok hüzünlü, ama çok güzel sahne…

Bu kadar. Filme dair anlatacaklarım bu.

Ama yazmadan edemedim. Birkaç satır da olsa. Çünkü, “aşk bahanesidir şiirin… Şiirse, bahanesidir hayatın…”

Her Türk şair doğar – hatta memleketimizdeki insanların üçte dördü şairdir derler. Doğrudur. Pek şiir okumaz, ama pek fazla şiir yazarız. Gerçekten yetenekli şairlerimiz de çoğu kez hiç bilinmeden yitip gider… Film, bu açıdan 22’sinde veremden ölen Rüştü Onur ve 24’ünde dostunun ardından giden Muzaffer Tayyip adına yakılmış bir ağıt, ödenmesi uzun sürse de nihayete erdirilmiş bir namus borcu sanki… Kendi şair yönü de oldukça kuvvetli olan Yılmaz Erdoğan’a bu borcu ifa ettiği için kendi adıma teşekkür ediyorum. O olmasa, belki de bu genç şairlerin harika şiirlerinin iki satırından bile haberdar olmayacaktık, ben ve niceleri. Sağolsun.

Gelelim kişisel şiir serüvenime: İlkokulda öğretmenler günü için yazdığım şiirle okul çapında birinci olduğumda ikinci sınıftaydım. Ergenken yazdığım şiirler de yaşıma göre hiç fena değildi: Örneğin Çanakkale şehitleri için yazdığım (on üç yaşındaydım), Orhan Veli’nin “harbe giden sarı saçlı çocuk” şiirinden esinlendiğimi hiç yadsımadığım şu şiir:

“Seni bir trende gördüm

Çanakkale treninde

Çocukluk göz kırpıyordu

Gülümseyen gözlerinde.

Hâlâ bembeyazdı tenin

En ufak bir dert görmemiş.

Ah küçük dostum ellerin

Gül yaprağından incinmiş.

Şimdi cepheye yolcusun.

Vatan hizmet bekler diye.

Fakat sahi, bilir misin

Savaş da ne demek öyle?

Oralarda saçlarını

Annen değil mermi okşar

Çanakkale rüzgârları

Çiçek değil barut kokar

Gözlerinde gülen deniz

Mavi değil, kızıl kandır!

Askerin tek düşüncesi

Koruyacağı vatandır.

Demek yaptın bunu çocuk

Evini bıraktın geldin.

Bir avuç toprak uğruna

Bütün varlığını verdin.

O halde git güle güle

Gülen gözlerin solmasın.

Savaş, sarı saçlı çocuk!

Bu yurt düşmana kalmasın…”

Gördüğünüz gibi çokça anti-militarist, feci ölçüde hümanist bir başlangıç yapan şiirimiz, ani bir twist’le milliyetçi duygularımızı kabartarak bitiyor, Arif Nihat Asya, Orhan Şaik Gökyay okutularak büyütüldüğümüz resmi edebiyat müfredatına hınzırca göz kırpıyordu. Hece ölçüsünü Necip Fazıl’ı kıskandıracak kadar başarıyla kullanmam da cabası 😛 😀 Tamam içimde harika bir şair yatıyordu diyemem, ama minik bir ergenken şiirde umut vaad ediyordum, objektif biçimde bunu söyleyebilirim.

Peki sonra ne oldu? Kadından şair olmaz mı dendi bana?

Hayır, olan şu oldu arkadaşım: Şiirlerimi Türkiye Çocuk dergisine gönderme gafletinde bulundum. Onlar da yayınladılar. Ama ne yayınlamak! Şiir, benim olmaktan çıkmış, saçma sapan bir şeye dönüşmüştü: Şiirimi baştan aşağı değiştirmişlerdi!!!

O sinir ve acıyla oturdum bir mektup yazdım. Bu yapılanın düpedüz ayıp olduğunu söyledim onlara. Bir başka şiirimi de gönderdim.

Ertesi hafta, şiir köşesinde: “Sayın hikaru, kendi eserlerini beğenerek inceleyenler asla gelişme gösteremezler” yazıyordu. İkinci gönderdiğim şiirim de yayınlanmıştı. Ve evet, gene baştan aşağı değiştirilmiş, bazı dizeler çıkarılmış, benim kullanmadığım kelimeler eklenmiş, benim olmayan bir şeye dönüşmüştü.

O günün acısı hâlâ hatırımdadır. Ağzımda buruk bir tat… Şiiri bıraktım.

Kelebegin_Ruyasi2Filmde, Muzaffer Tayyip ve Rüştü Onur’un şiirlerinin Varlık dergisinde yayınlandığı anki mutluluklarını izleyince aklıma bu acı-tatlı anım geldi işte… Onların yaşadığı kalp çarpıntısını, büyük mutluluğu iliklerime dek hissettim. Neyse ki onlar, devamında gelen hayalkırıklığını yaşamamışlardı. Çünkü editörler “çoluk-çocuk bunlar, sanattan ne anlarlar” demiyor, sanatçıya saygı gösterip şiiri olduğu gibi yayınlıyorlardı.

İşte bu vesileyle aradan tam on beş sene geçtiği halde içimde ukde kalan bu anıyı da anlatmış oldum. Buna vesile olduğunuz için teşekkür ederim sevgili Kelebeğin Rüyası ekibi. Ve o zamanlar Türkiye Çocuk Dergisi’nin edebiyat köşesinin başında oturan salak herifler (Söztutan ailesinden birileridir muhtemelen): Hepinize kafam girsin e mi! Minik bir çocuğun hayallerini yıktınız ulan! Hatta benim gibi kim bilir kaç çocuğun daha günahına girmişsinizdir… Saygısız embesiller, kendini sanatçı zanneden geri zekâlı sürüsü.

About hikaruivy

a big fan of shoujo animes/jdramas/kdramas loves to eat, write, read and watch!
Bu yazı kişisel, sinema içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

14 Responses to Kelebeğin Rüyası ve şiir üzerine…

  1. Mikal Zia dedi ki:

    zarif bir giriş ve gelişmeden sonra “kafam girsin”li sonuç çok fantastik olmuş gerçekten asdhjafsdgh kızın içinde şair var işte. vardı işte :3

    Filmin fragmanını gördüm bi. herşey çok bi mükemmel görünüyor fakat sankim o mekanlar, tipler falan hiç türkiyeye ait değilmiş gibi. bildiğin 30-40ların amerikası orlar, yannış mıyım :F

    Bu arada şiirin değil 13 yaş, sonrası için bile fazla iyi gibim, bilemedim.
    Hâlâ bembeyazdı tenin
    En ufak bir dert görmemiş.
    Ah küçük dostum ellerin
    Gül yaprağından incinmiş.

    Bak bak laflara bak ashdgfashjg

    • hikaruivy dedi ki:

      puhahahahah! 😀 😀 evet yazarken ben de fark etmiştim biraz fantastik (!) bir sonuçla bitirdiğimi 😀 😀 işte içimdeki şairi öldürdükleri için oluyo hep bunlar 😛

      evet ya, mekanlar, tipler, 40’ların amerikasına benziyor hakkaten… ama ilginç de bir şey var, 40’lı yıllarda -artık nasıl bir moda akımıysa- bütün dünya böyle şapkalar takıp ceketler, elbiseler giyiyormuş, yani o yönüyle gerçekçi olduğunu düşünüyorum.

      ayrıca rica etsem şair kimliğimle alay etmez misin lütfen??!! artık nasıl içli bir şekilde yazdıysam on üç yaşın bütün romantizmi var lan o satırlarda! 😀 😀 asdajskdjaslkl, sağol karşiim, sayende iyi güldüm haa, hem kendime hem senin yorumuna 😀 😀

  2. delikizarya dedi ki:

    vay beeee… vayy vayy vayyy.. beleeee gözlerimi hafif börtletip, biraz açıp, azıcıkta kısıp okudum.. baya baya bi şairmişsin sen yahu.. katili olmuşlar içindeki şairin ibnetorlar.. bende bu yazı son dönem yazdığı bi şiirle biter diyodum ki daha bi dokunaklı birazda hırçın bitti.. demek sendeki yazarlık oralardan kalma… varsa çeyiz sandığına kaldırdığın şiirlerin bence gerçekten gün yüzüne çıkarmalısın.. çıkar havalandır onları naftalin kokusu sinmesin.. vayy beee.. “her Türk şair doğar” bende o geni unutmuşlar.. yada mutasyona uğramış bilmiyom.. ama en sevdiğim şair neyzen tevfiktir..bende ortaokul yıllarımda onu okuduğum için öğretmenlerim tarafından baya yargılanmış arkadaşlarım tarafından dış kapının mandalı muamelesi görmüştüm.. “göreceksiniz dediklerinin hepsi çıkacak neyzenin oluuuummmm” diye çemçük ağzımı büke büke neyzeni savunma çabamı hala daha taktir ederim.. şöyle bir yorumada kendimi sıkıştırmasam zaten gözüm açık giderdi :D:D
    sen devam et annem yıldırmasın seni dış mihraplar :D:D

    • hikaruivy dedi ki:

      öyle okuduysan çince’yi bile sökebilirsin aryacım, ama yine de tenk yu 🙂 🙂 son satırlarımı yazarken aklıma senle cinnet gelmediniz değil, tam sizin tarzınız bi kapanış yaptım diye düşündüm, ehueheu 😀 😀 diğer şiirler aklımda değil, bi bu vardı hafızamda, pek sevdiğim için olucak. ama benden geçti, on beş sene önce o çocuk şairi öldürmeyeceklerdi 😛 😀 senin şairliğin moda dizaynlarında kendini belli ediyor, her şiir sözle olacak değil ya? yalnız ortaokulda neyzen tevfik okuyarak bugünün arya’sının sinyallerini vermişsin bence 😀 😀 şaka bi yana, o öğretmenlerine kızmak lazım, çocuk gitmiş şiir okuyor, sen hâlâ onu yargılama derdindesin ha? piii, gözüm görmesin bi de eğitimci olacaklar…

  3. Oh Yoon Joo dedi ki:

    Hep içinde bir yerlerde o duygu yüklü kızın var olduğunu bilip nasıl olduysa devamında bir hayının daha da kötüsü bir zalımın direksiyon başına geçtiğini merak etmiştim. Artık aydınlandım 😥 İçindeki şair ruhlu çocuk intikam almak istiyormuş meğerse:…

    Finale doğru yazındaki değişimde şair çocuğun intikam yolculuğu gibi Lady vengeance geri döndü 0_o

    • hikaruivy dedi ki:

      “beni bu kötü yürekli insanlar mahvetti” demek istiyorum gene orhan veli’den araklayıp 😛 eyvallah bacım, sana karşı bir yanlışımız olmaz, bilirsin 😉 😀

  4. Aslında resmen boğazımı temizleyerek gayet edebi bi yorum yazmak için gelmiştim ama sonunu görünce askjhasdjhgasdghfasdasdghasfas oldum. Ah benim körpe evlatceğzim senin içini kimler örselemiş negzel şair olacak çucuk ellerimizin arasından kayıp gitmiş. Zati senin mühendis olma sebebin ne hiç bilmiyorum içerlerin hep edebilik dolu senin. Her 2 türlü zekisin gerçi bu da senin dünyaya kığpssıın resmen kjasdhasdjkasdasd. Hani konuştuyduk ya Kıvanç’ın edebiliğinden nolur yea diye. Olmuş mu o, göze batıyor mu? Bıçkın ya biraz bu aralar şairsel bi kişiliği yakıştıramıyorum kendisine ısrarla. Öf şiirin çokzel yalnız 13 yaşımı düşünüyorum ben afedersin bokumda boncuk felan arıyorumdurbelkiionubileyapmıyorumdur. Kitap yazarsan zati alcaktım ama şiir yazarsan da ilk gidip ben alcam hadi çok öpüyom 😀

    • hikaruivy dedi ki:

      ahahah, son derece edebi bir dille başladığım yazımın sonunda ağzımı bozdum, o pek olmadı galiba 😛 😛 yaa işte beni bu hale getirenleri böyle teker teker ifşa ediciğim bloğumda! 😛 😀 şair olucak çocuktum ben, hü hüüü… sonra da neden bizim bir nilgün marmara’mız, bir didem madak’ımız dışında kadın şairimiz yok, işte bu zihniyetler yüzünden!!11bir 😛 😀 şaka bi yana, valla bir zamanlar varsa bile artık bir gram bile şairlik yeteneğim kalmadı, sen benden kdrama hikâyesi dışında pek bi şey bekleme 😛

      kıvanç basbayağı olmuş, zaten tipe baksan bu çocuk nası arap dünyasının brad pitt’i diye anılıyor dersin, baklavalardan feragat edince öyle tipsiz olmuş garibim 😛 tam bir makinist styla. bıçkın tripleri arada bir görünecek gibi oluyor ama allah için iyi oynamış, ben bir kuzey havası almadım kendisinden. sen de izle, bir muhabbetini yapalım 😉 öperim cancağızım

  5. deniz dedi ki:

    Vay vay vay, adam olacak çocuk işte, boşver sen kelebeğin rüyasını felan! Yazılarını özlemişim hee, zaten uzak kaldım blogdan ilaç gibi geldi.Filme gitmeyi kafaya koymuştum zaten, yazın da daha bir galeyana getirdi beni.İlgileneceğim bu işle bi ara. Öpüyorum canım, hoşçakal…

  6. canlina dedi ki:

    Kelebeğin Rüyasına henüz gitmedim ama bakalım ne zaman gideceğim. Olabildiğince konudan ve filmle ilgili şeylerden uzak durdum ama yine de öğreniyorsun işte yalnız gördüğüm kadarıyla filmin renkleri çok hoş 😀 Şiirin içinse hikaru onlara tekrar mektup yazarak yapabileceğini yapmışsın gerçekten büyük saçmalık beğenmiyorsan otur kendin yaz insanların yazdıklarıyla oynama keşke onları çok sallamayıp devam etseydin sen şiire ;D

    • hikaruivy dedi ki:

      filmin renkleri görüntüleri çok güzel canlinacığım, onlar için bile izlenir. ivit mektubumu yazdım, tepkimi koydum, aferin ergen kendime! 😀 ama hevesim kaçmıştı bi kere, yapacak bir şey yok… teşekkür ederim canım yorumun için 😉

  7. makinosev dedi ki:

    Ben bu filmin en çok son kısmını sevdim öyle ki daha başını izlemeden sonunu 2 kez izledim o derece 😉 Şaka bir yana Türkiye Çocuk Dergisi’ndeki “bençokbilirim”giller umarım tedavülden kalkmışlardır. 13 yaşında bir çocuk böyle şiir yazacak bir de bunu düzelteceksin! şaka gibi!
    Şiirin romantik başlayıp rüzgar gibi eserek bitmesi bile çok ahenkli, en çokda son 2 satırı sevdim.
    “Savaş, sarı saçlı çocuk! Bu yurt düşmana kalmasın…”
    Bu arada hikayelerinde müziklere Türkçe söz yazıyordun gözümden kaçmamıştı ama 13 yaşında ve henüz tadın kaçmamışken yazdıklarında bir o kadar güzel.
    Ellerine kollarına sağlık 😉

    • hikaruivy dedi ki:

      ajasdasdkaskldlkas vah benim gadersiz yavruuuum, o başımıza gelen ne talihsizlikti yauu… neyse, inşallah bi de başından izleme şansı bulmuşsundur/bulursun.
      ehem ehem, beni mahcup ediyorsunuz bağyaan 😀 son mısralarda bi gaza gelmişim hakket, artık nası bi ruha halindeysem 😛 öperim guzum, çay içmeye uğra arada 😉

deniz için bir cevap yazın Cevabı iptal et