En Sevdiğim Kitaplar

İşte geldik uzun zamandır merakla beklenen “hikaru’nun en çok sevdiği on roman” yazısına! Gözleriniz yollarda kaldı, itiraf edin (Yalannnn! 😀 😀 Türk halkının “TV’de sadece belgesel izlerim” deyip belgesellerin AB’de bile ilk 100’e girememesi gibi, reytingi en düşük olan yazılarım hep kitap yazıları oluyor! :P) Aşağıdaki liste karışıktır; yani bu kitaplar içerisinde gönlümün birinci, ikinci, onuncusuna karar veremedim. Bakın bakalım aralarında sizin de sevdiğiniz kitaplar var mı?

Çalıkuşu

Reşat Nuri Güntekin’in -haklı olarak- en ünlü romanı, benim de en sevdiklerim arasında yer alıyor. İlk kez okuduğumda on iki yaşındaydım; ağdalı bir Türkçe’yle yazılmış olmasına rağmen çok ama çok sevmiştim. Zaten hangi kız çocuğu yetim ve öksüz, ama yine de ateş gibi neşeli bir fırlama olan Feride’nin okul maceralarına, yarıda kalan büyük aşkına, çilelerle dolu idealist öğretmenlik hayatına kayıtsız kalabilir ki? Çalıkuşu, çok sevilesi esas kızının naif hikâyesi eşliğinde Osmanlı’nın son dönemlerini de büyük bir başarı ile anlatır, ve bence Türk edebiyat tarihinin en muhteşem romanlarındandır… (bir tek o hıyar Kamuran karakteri olmamış hacı…)

Şeker Portakalı

Ah, canımın içi Zézé! Bunca yıl sonra bile bu kitabın adı anıldığında içim cız eder; sevgili ufaklık Zézé’yi anımsarım: Aşırı zeki, aşırı afacan, ama hep yanlış anlaşılmış Zézé’cik… Onun tek derdi sevilmekken bunu nasıl kimseler görememiş, bu muhteşem çocuk nasıl şeytan olarak adlandırılmıştır?! Pal Sokağı Çocukları gibi bu roman da bir çocuk romanı değildir bence; çocukken okunursa insanda kalıcı travmalara yol açabilir! Ben lisedeyken okuduğum halde ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı, hatta bunca sene sonra bile hâlâ Zézé’ciği ve Portekizli’yi düşündükçe içim yanar… (Ayrıca Vasconcelos’un kendi biyografisini anlattığı bu kitabın “Güneşi Uyandıralım” ve “Delifişek” isimli devam romanları da vardır ki Şeker Portakalı kadar olmasa da onları da sevmiştim…)

Deli Kurt

Hüseyin Nihal Atsız bende iyi izlenimleri olan bir insan değildir: Kafatasçılığa varan ırkçı Türkçülük anlayışını tasvip etmem mümkün değil… Fakat kendisi aslen edebiyatçı değil tarih öğretmeni olduğu halde o kadar başarılı romanlar yazmıştır ki hakkını teslim etmek gerek: Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarını ortaokul yıllarında okuyup milliyetçi duyguları kabarmayacak, bütün dünyaya kafa tutmak istemeyecek çocuk yoktur.  (Getirin lan, Çinli kesicem! :P) Ruh Adam ise müthiş bir psikolojik romandır; harika analizler ve alegoriler içerir. Ancak Deli Kurt’un gönlümde apayrı bir yeri vardır: Osmanlı’nın Fetret devrinin hemen sonrasında geçen bu romanda, Fetret devrinin yenik şehzadelerinden zavallı İsa Çelebi’nin kayıp oğlunun hikâyesi anlatılır. Bir şehzade olduğunu bilmeden büyüyen Murat, günün birinde efsunlu bir Türkmen kızı ile tanışır ve evli olduğu halde bu yeşil gözlü ahuya vurulur… Sonra, arka planında harika savaş sahneleri ve 15. yy Anadolu’sunun resmi olan müthiş bir aşk hikâyesi okuruz… Öyle ki, bu kitabı da ortaokul yıllarınızda okuduysanız yeşil gözlü Gökçen kızı ve kadersiz prens Murat’ı hayatınız boyunca unutmanız mümkün olmayacaktır…

Kumral Ada Mavi Tuna

Bu romanı ilk okuduğumda 15’imdeydim. Okurken, önümde o güne kadar bilmediğim bir dünyanın kapıları açılmış gibi hissetmiştim: Hürriyetten, siyasi çatışmalardan, marjinal yaşamlardan, cinsellikten, iç savaştan bahseden bir romandı elimde tuttuğum. Kumral kız Ada’sına Tuna’yla birlikte ben de hayran olmuştum; Aras’a âşık; Mabel sakızlarına, Baylan pastanesine, Kuzguncuk’a hiç bilmediğim halde özlemle dolu… Çok sonraları ben de Kuzguncuk sokaklarında gezdim, Fethi Paşa korusunda benim de anılarım oldu, Baylan’da kup griye yemek, ABD sokaklarında dolaşmak, her biri Ada’nın olduğu gibi benim de maceralarım arasına girdi… Hatta Allah biliyor ya, üniversite yıllarımda yeniden okurken Aras’ının atarlı bir ergen, Ada’sının ego patlaması yaşayan bir şımarık, iç savaş sahnelerininse çok yapay olduğunu fark edip azıcık hayal kırıklığı bile yaşadım… Ama yine de Kumral Ada Mavi Tuna hep en sevdiğim romanlar arasında kaldı, ve kalmaya devam edecek: belki Attila İlhan’a benzeyen şair dayısı yüzünden, belki de o bal tadındaki kumral sözcüklerin lezzetinden…

Toprak Ana

Cengiz Aytmatov’un en başarılı romanı belki bu değildir: Bir “Gün Olur Asra Bedel”i vardır ki mesela; tüylerinizi diken diken eder… Ya da “Cemile”si; dünyanın en güzel aşk romanları arasında sayılır… Ama tüm romanları arasında beni Toprak Ana kadar etkileyeni yoktur, olmayacaktır da: Sevgili “acıların kadını” Tolganay’ın küçük bir kızdan yaşlı bir kadın olmaya uzanan hikâyesi anlatılırken Kırgız köylülerinin çilekeş yaşamıyla, aşkları ve dostluklarıyla tanışırsınız; 2. dünya savaşının yaşattığı acılarla yüzleşirsiniz. Her bakımdan doyurucu, muhteşem bir romandır.

Nietzsche Ağladığında

Lise çağlarımda Irvin Yalom hastası olmama, bütün kitaplarını yalayıp yutmama, psikoterapinin hâlâ deliler gibi ilgimi çekmesine sebep olan roman işte budur! Aslında ilk yarısı çok da sarmamıştı beni; o güne dek nihilist Nietzsche’nin öğretileri ile alakâm yoktu; Salome’un adını bile duymamıştım (zaten kırbaç da yalnız at arabası sürenlerin kullandığı bir şeydir sanıyordum :P); Freud ise bünyemde sapıktan başka bir çağrışım yapmıyordu 😀 😀 Ama Breuer ve Nietzsche’nin felsefi tartışmaları ile büyülendim, ayrıca romanın ikinci yarısı öyle sürükleyiciydi ki heyecandan elimden bırakamamıştım! Özellikle aşk acısı çekenlere şiddetle tavsiyemdir, okuyun ve saplantınızın ne kadar boş olduğunu fark edin…

Suç ve Ceza

Elbette Raskolnikov gibi bir anti-kahraman bu listede olmazsa olmazdı. Dostoyevski’nin muhteşem psikolojik tahlilleri ile bezenmiş olan bu romanı, yazılmasının üzerinden 150 sene geçtiği halde hâlâ tüm canlılığını ve güncelliğini koruyor; insanı “iyi nedir? kötü nedir? iyi insanlara mutluluk getirmek için kötü bir insana zarar vermek kabul edilebilir mi?” gibi felsefi soruların tam ortasında bırakıyor…

Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Beni bilirsiniz, entel görünme derdinde değilim. Zaten entel de değilim; zannetmem ki hiçbir gerçek entelektüel popcorn dizilerle benim kadar haşır neşir olsun, Kim Ki Duk’un filmlerinde rol almaları ya da kabiliyetleri ile değil de yakışıklılıkları ile ön plana çıkan Koreli aktörleri falan tanısın, ahah 😀 😀 O yüzden Kafka’nın Dönüşüm’ünü, Hermann Hesse’nin Siddhartha’sını okurken sıkıldığımı itiraf etmekten çekinmiyorum; Camus’nün Yabancı romanını sıradan bulmuştum, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ise tam bir mind-blower’dı benim için; okurken çok zorlandım. (Gerçi yirmi yaşında bir mühendis adayı iken okuduğum Tutunamayanlar’da Oğuz amcanın tam bir mühendis bakış açısı ile yaptığı analizleri çok ilginç bulduğumu itiraf etmeliyim: Kitapta mesela tüm bilinmeyen parametreler tanımlanabilmiş olsa, bir insanın psikolojik özellikleri ve çevresel etmenler formülize edilerek bir olaya belli şartlar altında nasıl tepkiler verebileceğinin kesin olarak bilinebileceği gibi teoriler vardı!! Galiba otuz yaşında bu romanı bir kez daha okursam iyi olacak…) Neyse, ne diyorduk… Entel kitaplarına bayılan biri değilim. Ama Milan Kundera’nın bu entelektüel çevrelerce çok övülen romanı, aynı zamanda bir edebiyat şaheseri ve okuması müthiş keyifli bir kitaptır. Daha ilk sayfalarında sizi “her hayat bir defa yaşandığı için değerlidir… her şeyi tekrar tekrar yaşama şansınız olduğunu düşünün: iyilik de kötülük de önemini kaybeder, ne de olsa her şey tekrarlanacaktır…” gibi bir felsefe ile sarsar, savunmasız bırakır. “Einmal ist keinmal.”

Şibumi

 

Trevanian’ın çağının çok ilerisinde öngörüler içeren romanı Şibumi, vatansız, milliyetsiz bir casus olan Nicolai Hel’in yaşantısını anlatır: Japonya’da doğan bu Rus-Alman melezi adam, “insan mısın ulan sen?” diyeceğiniz ölçüde aşmış bir insanoğludur: Bir A4 kağıdıyla bile adam öldürebilir (kâğıt kesiği en fenası zaten, ıyhh), bir kitaptan kendi kendine Bask dilini öğrenebilir, mağaracıdır, istediği anda trans haline geçebilir, onunla bir sevişirseniz bir daha asla kimseyle seksten zevk alamazsınız, vesaire vesaire… Romanda Trevanian’ın müthiş hayalgücüne hayran olursunuz, bir sürü atraksiyon içinde bilmediğiniz bir dolu şey de öğrenirsiniz (go oyunu ile ilk defa bu romanda tanışmıştım mesela). Romanın kendisi de gerçek bir şibumi örneğidir. Şibumi’nin kelime anlamı “zerafet” demektir, ama bildiğimiz zerafetten öte bir kavramdır bu: Sadeliğin, bilgeliğin doruğunda ulaşılan bir güzelliği anlatır Şibumi. Japon zen bahçeleri gibi…

Küçük Dünya

Emine Işınsu bu romanı yazdığında yalnızca 23 yaşındaymış… Ben ilk okuduğumda 11 yaşımdaydım. Sonra defalarca yeniden okudum, nerdeyse her cümlesini ezbere bilirim. Işınsu’nun duru anlatımıyla su gibi okunan bu kısacık romanda çok derin konular işlenir aslında: İki genç insan arasında büyüyen duygular, “kaderini sevmek” felsefesi içerisinde anlatılır ve buruk bir tat bırakır okuyanda… Doğru olan nedir? Aşk mı önemlidir yoksa sadakat mi? Ruhları yüzlerce yıllık kral mezarında birbiri içinde eriyen iki genç, gerçekten doğru olanı mı yapmıştır?

Bonus: Kanatsız Kuşlar

Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini ile tanıdığım ve çok sevdiğim Louis de Berniéres’in bu kitabında hikâye 1. dünya savaşı öncesinde Ege’deki bir köyde geçiyor. Türk’ü-Rum’u bir arada yaşayan bu güzel köydeki huzurlu yaşam savaşın kopması ile bozulacaktır… Kanatsız Kuşlar, yabancı bir yazar tarafından yazılmış olmasına karşın benzerine az rastlanır ölçüde tarafsız bir romandır. Mutlaka okunası…

About hikaruivy

a big fan of shoujo animes/jdramas/kdramas loves to eat, write, read and watch!
Bu yazı kitap içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

44 Responses to En Sevdiğim Kitaplar

  1. Alielle dedi ki:

    İlk iki ve suç ve ceza benim de çok sevdiğim kitaplardır diğerlerini okumadım 🙂

  2. tarih84 dedi ki:

    oğğğ la laaa karşımda gerçek bir okuyucu duruyor woooww feci takdir ettim. Kitaplar çok şaşırtıcı ya da benim için. Kitap okumaya geç başlayanlardanım:( ailem ise benim zıddım neredeyse onlar için kitap okumak ekmek su gibi. Gerçi üniversite beni öyle bir salladı ki ben de kitapsız gün geçiremezdim. Haklısın ki ülkemizde belgesel diyip hep aynı şeyleri tekrara ederler açsana işte tam vakti tv de adam gibi bişi yokken NTV yeşil ekran şahaserlerini izle. Kpss savurdu odaklanma sıfır inşallah eylülde çok çok sevinirim ve yeni kitap seçimimde senin blogdaki tavsiyelerini de eklerim. Bence iyi bir yazı, zaten takdir ederdim şuan benim için çok ayrı noktadasın doğrusu helal olsun sana.

    • hikaruivy dedi ki:

      sağol canım, senin de sıkı bir okur olduğunu iyi biliyorum 😉 kpss şokunu atlatır atlatmaz en güzelinden kitap tanıtımlarıyla döneceğine eminim. sevgilerimle ^^

  3. güzzi dedi ki:

    Sen böyle kitaplar hakkında yazarsan tabii ki de okunmaz XD
    Listendeki kitaplara diyecek lafım yok. Ama neden hiç Orhan Pamuk yok kuzum? Mesela bir Masumiyet Müzesi? (bkz. takım tutar gibi bağlı olunan eserler)

    • hikaruivy dedi ki:

      di mi, kkkk 😀 😀 orhan pamuk çok da sevdiğim bir yazar değildir açıkçası… ha, ama en az on tane kitabını okumuşumdur, orası da ayrı 😛 masumiyet müzesi fena değildi de ben asıl cevdet bey ve oğulları’nı çok sevmiştim; ama o da kendine ilk 50’mde ancak yer bulur 😛 11-20 arası liste için bakınız şu yazı: https://hikaruivy.wordpress.com/2012/06/02/kitaplarin-buyulu-dunyasi/

      • güzzi dedi ki:

        Bizim mahallenin internet kafesinde Redhack’in üyesi olduğunu iddia eden liseli çocuğa döner ayran ısmarladım, bütün şifrelerini çalacak… “Masumiyet Müzesi fena değildi…” lafının intikamını fena alacağım. Ya da başka bir deyişle, çarşı karışacak hemşehrim!

        Yahu Masumiyet Müzesi’ne nasıl fena değil dersin? Benim hayatımın bir dönemi Füsun yüzünden bunalımda geçti. Gerçi kitabı okuyanlar arasında sanırım en çok ben etkilenmişim XD Fazlaca yaşayarak okumamdan kaynaklanıyor sanırım.

  4. Şeker Portakalı deyince aklıma nedense Çocuk Kalbi geldi.İkisi de iç parçalayıcıydı ondah zahir.Ay ne depresyona girmiştim okuyuncağğ Allah insana öyle acı yaşatmasın 😀

    Buket Uzuner hanımı da tv’de bir programda izleyip söylediklerinden baya etkilendiydim.O sıralar İstanbullular diye bir kitabı çıkmıştı çok ilgimi çekmişti.

    Cengiz Aytmatov’un ben sadece Gün Olur Asra Bedel’ini okuyup çok beğenmiştim.Hatta tüm kitaplarını hatmeliyim diye düşünmüştüm ama tembellik mirim işte yine kendini gösterdi.Gerçi itiraf etmek gerekirse kitap okuma konusunda benim 459874954 fırın ekmek yemem lazım.Hala okumadığım öyle çok klasik var ki ohoyy.

    Şibumi’yi çok merak ettim ben şimdi.Kağıt kesiği olayına da içim gitti.Yazınız çok güzel olmuş mirim.Gideyim de kitap okuyayım iyisi mi 😀

    • hikaruivy dedi ki:

      aha diyorum ben de bişi unuttum, çocuk kalbi tabii! pal sokağı çocukları-şeker portakalı-çocuk kalbi: çocuklar için bermuda şeytan üçgeni mübarek! 😛 😛 bi de kemalettin tuğcu’ya laf ederler, cık cık cık…

      buket uzuner’in son kitabı (defne kaman mıdır öyle bişey) hariç tüm kitaplarını okudum; en çok kumral ada mavi tuna ile iki yeşil su samuru’nu severim. istanbullular biraz zorlama gelmişti nedense…

      ahaha, tembellik olur öyle 🙂 sen gene de dinle beni, toprak ana’yı oku, zaten kısacık bir roman. seversin biliyorum 😉

      sağol canım, yorumlayan ellerin dert görmesin ^^

  5. Rosa dedi ki:

    Yazını ben sabırsızlıkla bekliyordum ve sonunda geldi:)
    Suç ve Ceza,Kumral Ada Mavi Tuna benim de sevdiğim kitaplardan.Tutunamayanlar benim en sevdiğim kitaplardan biridir.Bence bir kere daha oku.Bu kadar iyi bir okuyucu bence o kitabı da beğenecektir.

    Okuyamadıklarım var tabi;onları not ettim bir köşeye.Mesela utanarak söylüyorum ki;hala Cengiz Aymatov’un kitaplarını okuyamadım.Elime geçmiyor bir türlü aslında.Şibumi’yi de ekledim listeye ve Şeker Portakalı kitabını da.
    Beklediğime değmiş listende çok güzel kitaplar var.Kitap alışverişinde çok yardımcı olacağı kesin:)Ellerine sağlık güzel ve bilgilendirici bir yazı oldu benim için:)

    • hikaruivy dedi ki:

      bir başka kitap kurdu daha gelmiş 😀 tutunamayanlar’a biraz haksızlık ettiğimi ben de düşünüyorum; dediğim gibi 30’umda bir kez daha okuyacağım. bu arada böyle bir yazıyı senden de bekliyorum; bir sonraki alışverişte ben de hangi kitapları alacağıma karar veririm böylece 😉

  6. serpace dedi ki:

    daha dün akşam eşimle kardeşime bir kitap okumuştum adam iskambil kağıdıyla adam öldürüyordu diye şibumiden bahsettim ve bugün kitabı listende gördüm 😀 10 küsür sene önce okudum ama öyle bir kitaptı ki aklımdan çıkmıyor. şeker portakalı ve çalıkuşunu ben de çok sevmiştim. yazınla birlikte okuma listeme bir sürü kitap almış oldum, özellikle cengiz aymatov, teşekkürler 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      😀 😀 kalp kalbe karşıymış valla 😀 şibumi’yi ben de üniversitenin başlarında okumuştum, aynen, 10 seneye yakın oldu, ama nasıl etkilendiysem detayları hâlâ hatrımda. cengiz aytmatov müthiş bir yazardır, okumayan çok şey kaçırıyor 😉 teşekkür ederim canım ^^

  7. pofuduk dedi ki:

    Ahhhh Çalıkuşuuuuu…. Ahhh Şeker portakalııııııı 😦 ne kadar ağlamıştııııım yaaa. Hatta şeker portakalını gece okuyordum ve yine gece ağladım. babam sesime uyanmış olacakki geldi “noluyo?”dedim bende hıçkıra hıçkıra “Kİtap okuyorum” dedim. “ne okuyosun?” “Şeker portakalı”… bir an bir duraklama (o sırada abimle annem de gelmiş dikilmiş kapıya) ardından ağızlarını aça aça güldülar bana 🙂 yok efendim böyle adı olan kitaba ağlanırmıymış, yok efendim gece gecekitap okunurmuymuş. yok artık yat da uyuymuşmuş… hala anlatırlar o geceyi millete:D
    neyse ya çok uzun oldu bu yorum. ha şunu da belirtmeden geçemiycem çok iyi bir okuyucuymuşsun hayran kaldım doğrusu:)

    • hikaruivy dedi ki:

      ailenle olan anı çok hoşmuş 😀 😀 işte adına kanıp da şeker, komik bir roman zannedersin ama gerçekler acıdır maalesef 😀 teşekkür ederim canım ^^

  8. Aslı dedi ki:

    yazin, insanin icinde asiri bir kitap okuma istegi uyandirmasiyla amacina ulasmistir bence 😉 cok begendim, eline saglik… okumadiklarimi listeye aldim ben de, devamini da bekleriz 😉

  9. Pamuk dedi ki:

    Kitapların bazılarını listeme aldım 🙂 Korkma Ben Varım’da bir kahraman var,adı Şebnem Şibumi. Şibumi’nin ne anlama geldiğini de öğrenmiş oldum ^^ C.Aytmatov’u çok severim, Elveda Gülsarı ise en sevdiğim romanı. Tekrar kitap yazısı yazarsan çok sevinirim ^^

    • hikaruivy dedi ki:

      evet ya, şebnem şibumi’yi hatırlıyorum ben de. murat menteş’in kahramanlarının isimleri hep böyle alengirli olur, dilara dilemma vardı bi de 😀 aytmatov’un kitapları bir başkadır, elveda gülsarı’yı ben de çok sevmiştim. teşekkür ederim canım ^^

  10. MikalZia dedi ki:

    Şu aralar pek kitap okumasam ve kitaplardan bahsetmesem de en burnu havada olduğum konulardan biridir bu. Fekaaat senin en sevilenler listenden sadece ikisini okumuşum.(Nietzche Ağladığında, Suç ve Ceza) Nasıl iş 🙂
    Şibumi’yi merak ettim ve listeye aldım.

    • hikaruivy dedi ki:

      🙂 daha önce de dediğim gibi, bu kitapların pek çoğu çocukluk-ilk gençlik dönemlerinde okunup sevildi; o yüzden çok bilinmeyen, hatta çok övülmeyen kitaplar olması muhtemeldir… fekat çalıkuşu’nu da okumaz mısın, aaa bak bu olmadı 😀 😀 o zaman bir de senden liste bekliyorum canım, bakayım ben senin sevdiklerini biliyor muyum…

      • Mikal Zia dedi ki:

        Calikusu’nun degisik degisik filmlerini izledim, sayilmaz mi bu:)
        Benim listedekileri bilmemen imkansiz. Cok duz bir insanim cunku 😛 . Kitap okumaya basladigim gunden beri cok buyuk cogunlukla klasikleri okuyorum. Bi bitmediler arkadas..

      • hikaruivy dedi ki:

        peki, senin hatrın için sayalım bari 🙂 🙂 klasikler bitmiyor gerçekten… itiraf ediyorum ki dostoyevski ve tolstoy hariç (ki onların bile okumadığım bir sürü kitabı var) bir de çok bilinenler (sefiller vs.) dışında ben de hâlâ pek çoğunu okumadım. türk klasikleri başkadır ama, onları çok severek okudum, hâlâ da tekrar tekrar okurum…

  11. (=^_^=)Zennn~~ dedi ki:

    şeker portakalı ve suç ve ceza yı okudum. ikisinede bayılırım 🙂

  12. harmonyhalmeoni dedi ki:

    Bayıldım, çok çok güzel kitaplar, daha da çok çok güzel yorumlar! ❤ Bazılarını okumadım, en yakın zamanda alıp okumaya başlayacağım! ^_^

    Yazdıklarının bende yaptığı çağrışımı da hemen söyleyeyim: Aynen katılıyorum. Şeker Portakalı'nı hâlâ açıp okuyamam biliyor musun? Öyle önyargı oluştu, içim sıkılacak, kendimden geçeceğim, başıma ağrılar girecek diye korkudan kitabın kapağını dahi açamıyorum. Kalp sıkışması kitabın 5 metre yakınına yaklaştığım an başlıyor! 😀 Kitabı 5. sınıf öğrencisine okutup üstüne bir de sınav yaparsan olacağı budur! :S Ne zaman okudum, nasıl okudum, ne ara bitti anlamadan sadece büyük bir boşlukla kapatmıştım arka kapağı, yazık yani anlamadan okunan o sayfalara. Kitaptan aklımda kalan tek net şey çocuğun babası tarafından dövülmesiydi, edepsiz bir şarkı söylemişti de öyle bir şeyler olmuştu.. Nasıl korkmuşsam, bir o kalmış. 😀 Olayları net hatırlayamıyorum ama cidden bir çocuk için çok ağır bir kitaptı.

    Ellerine sağlık, çok mükemmel bir liste bu. Umarım ben de senin yaşına geldiğimde bu kadar çok kitap okumuş olma zevkine erişebilirim ve top 10 listesi yapacak kadar kendimi geliştirebilirim unni. ^___^

    • hikaruivy dedi ki:

      küçük kitap kurdumuz da geldi 🙂 sen benim yaşımda beni de geçersin canım 😉 şeker portakalı’nı 5. sınıfta okuttular demek, o mon dieu! sen yine de lisede bir defa daha oku, hüzünlü ama çok güzeldir… teşekkür ederim yorumun için ^^

  13. sagbeyin dedi ki:

    varolmanın dayanılmaz hafifliğinin ben filmini izlemiştim. sanırım kötü bir uyarlama ki ben pek zevk alamamıştım izlerken.
    kamran antipatisini paylaşıyormuşuz demek. . bir de “senden bıkmamak için sarı çiçeğe yaklaştım” duyduğum en saçma bahaneydi. hala kızarım ferideye bu yüzden 🙂
    listedekilerden sadece 2 tanesini okumuşum ühühü.. inşallah eksikleri kapatmaya çalışacağım. özellikle nietche’nin gözyaşlarını çok merak ettim.

  14. sagbeyin dedi ki:

    ya hikaruivy annem iftara çağırdığı için alalecele yorumu yazdım. koskoca Nietzsche Ağladığında kitabına nin gözyaşları Nietzsche’nin gözyaşları dedğim için kusura bakmaa:))) çok utandım şu an :))

    • hikaruivy dedi ki:

      ahahah, beni boşver de nietzsche’ye çok ayıp oldu 😀 😀 😀 şaka canım, olur öyle dil (klavye) sürçmeleri… var olmanın dayanılmaz hafifliği’nin filmi olduğunu biliyorum ama izlemedim, o yüzden bilemeyeceğim. ama roman da olay örgüsünden çok tespitleri ile güzeldi.

      ay ne doğru demişsin, feride’nin o sarı çiçek mevzusunu afiyetle yiyip kabullenmesi hâlâ sinirime dokunur! üstelik adam bir de onunla evlenip çocuk yapmış!!! yuh artık ama!!

      sağol canım yorumun için ^^

  15. fix dedi ki:

    Ne kadar renkli bir liste. Bir zamanlar ben de çok kitap okurdum. Hatta babamın geniş kütüphanesinde sandalyeye çıkıp keşif yapardım zaman zaman. Okumadığım değişik bir kitap bulunca hazine bulmuş gibi başına oturup bitirmeden kalkmazdım. Şimdi bir koşturmadır gidiyor, tez falan. Fırsat bulunca da dizi, anime, manga (bu da okumak sayılır dimi:) Kitap okumayı özlediğimi farkettim yazını okuyunca.

    Listendeki kitapların çoğunu ben de okudum (Çalıkuşu, Şeker Portakalı, Kumral Ada Mavi Tuna, Nietzsche Ağladığında, Suç ve Ceza, Küçük Dünya). Şeker Portakalı, okuduğum en sevimli kitaplardan biriydi, evet sonu hüzünlüydü ama onun dışında çok güldüğümü hatırlıyorum. Çalıkuşu’nu kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum. Emine Işınsu’nun birkaç kitabını daha okuyup beğendiğimi hatırlıyorum ama isimlerini çıkaramadım şimdi.

    Bu arada blogunu sık sık ziyaret ediyorum (yazıların çok eğlenceli) ama pek yorum bırakmamışım sanırım, kusura bakma.

    • hikaruivy dedi ki:

      teşekkür ederim fix. haklısın, insan dünyalık koşuşturmaya dalınca hiçbir şeye fırsat kalmıyor; ben de şöyle uzun uzun tembellik yapıp kanepede yayıla yayıla okumayı çok özledim 😦

      şeker portakalı’nı bu kadar çok sevdiğime göre sevimli bir kitap olmalı; ama ben en sonundaki vurucu twist’e takılmışım 😛 çalıkuşu’nu ben de defalarca okudum. emine ışınsu’nun çiçekler büyür kitabı da muhteşemdir; onun dışında çok bilmiyorum. okuduysam da fazla etki bırakmamış üzerimde. kaf dağının ardında mı neydi, öyle bir kitabı vardı, bak o da fena değildi.

      ne demek, istediğin zaman yine beklerim 🙂 sevgiler ^^

  16. Geri bildirim: MİM:ACAYİP SORULAR « sağ beyin

  17. aslı dedi ki:

    çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim 🙂 listendeki kitaplardan sadece şibumi yi okumadım yorumlara bakarak çok mera ettiğimi söyleyebilirim hemen edinip okumalıyım:)
    deli kurt ailem için önemlidir çünki onun yüzünden kız kardeşimin ismi gökçen annem hamileyken kitabı okumuş sorada rüyasında gökçeni görmüş ( nasıl etkilendiyse?) bizimkide kız olunca ismi belli oldu 🙂 ki annem bunu asla kabul etmez sabiha gökçen den dolayı koyduğunu söyler :)(babamla anlaştıkları için çocuklarının isimlerini hep annem koymuş:) zeki kadın 🙂
    Nietzsche ağladığındayı lisede okumuştum ve çok sevmiştim o yüzden biraz çekindiğim bir kitap olan joanne greenberg in sana gül bahçesi vadetmedim i bir çırpıda okumuştum onuda şiddetle tavsiye ederim 🙂
    cengiz aytmatov favori yazarlarımdan biridir bütün kitaplarını okumuşumdur en sevdiklerim sessiz gemi ki beni uzun süre dünyadan koparmıştı ve dişi kurdun rüyaları o kitaptan tez bile hazırlayabilirim o kadar yani :))
    ailemdeki herkes 7 den 77 ye kitap manyağı oldukları için isimlerimiz hep kitaplardan yada efsaneler den ( ismim aslı :)) o yüzden çok şanslıyım evimizin bir odası kütüphanedir babamın,annemin ve artık kardeşimle benim kitaplarım sığamıyoruz yaklaşık 1000 kadar kitap ve ansiklopediyi bu yıl vana yolladık:)) kitap seven insanlara bayılıyorum 🙂
    uzun zamandır bloglarda okuduğum en güzel yazıydı teşekkür ederim 🙂 ve devamını beklerim

    • hikaruivy dedi ki:

      çok teşekkür ederim aslı! senin yorumun da beni çok mutlu etti; listedeki kitapları çok fazla bilene rastlamamıştım. gökçen ismi bir zamanlar benim de çocuğuma konacak isimler listemdeydi, sonra yerini gökçe’ye bıraktı (ama o da çok yaygın bir isim olduğu için vazgeçtim sonra :P) sana gül bahçesi vaad etmedim’i okumamak içimde bir uktedir, biliyor musun? birkaç sefer nietzsche ağladığında’ya benzediğini duydum, ama bir türlü nasip olmadı… neyse, sen de bahsettiğine göre en kısa zamanda edineceğim 😉 cengiz aytmatov benim de en sevdiğim yazarlardandır; dişi kurdun rüyaları muhteşemdir. sessiz gemi’yi sanırım okumadım, onu da okunacaklar listesine aldım. harikasınız, hem kitap sevgisi hem de van’a yaptığınız yardım açısından. tekrar tebrik ederim. sevgilerimle ^^

  18. ilk iki kitap(bir de nietzsche a. var tabi) benim favorilerim arasında o nedenle zevklerimiz yakın olabilir. arada böyle tavsiye verilmesi çok hoş. ben bloglardan aldığım tavsiyelerle genelde kitap alıyorum şu aralar en iyi tavsiyeler winhopu’dan geldi. bu yaz onun tavsiye ettiği kitapları okudum bayıldım.

    bu sıralama beğeni sıralaması mı ona göre karar vericemde benim d,ikkatimi sonlara doğru olan bazı kitaplar çekti o nedenle sordum. paylaşım için teşekkürler:)))

    • hikaruivy dedi ki:

      sıralama karışık canım; ama öncelikle var olmanın dayanılmaz hafifliği + kanatsız kuşlar + cengiz aytmatov kitapları diyorum; sanırım artık bizim yaşımıza bunlar daha çok hitap eder… okuduktan sonra yorumlarını beklerim 😉

  19. Geri bildirim: Blog mim görsün :P | Hikaruivy'nin renkli dünyası :)

  20. aslı dedi ki:

    merhaba benim kızımın adı Gökçen.gökçen ismiyle ilgili bir hikaye durdum şeytan gökçene aşık oluyormuş ama gökçen kimseye aşık olmazmış ulaşılamayan güzel kız anlamında kullanılıyomuş bu hikayede.acaba sizin okuduğunuz deli kurt kitabımı yoksa başka bir kitapmıdır?

    • hikaruivy dedi ki:

      merabalar. şeytanın gökçen’e aşık olması kısmını açıkçası hatırlamıyorum, ama deli kurt’ta gökçen müslüman değil şaman olduğu için osmanlı köylüleri onu uğursuz sayıyorlardı ve evet, ulaşılamayan kız olarak anılıyordu. ama başka bir kitapta daha geçiyorsa bilemeyeceğim…

  21. kajika dedi ki:

    çalıkuşu,suç ve ceza ve,neitzche ağladığındayı bende çok seviyorum ve filmini tavsiye ediyorum 🙂

hikaruivy için bir cevap yazın Cevabı iptal et