Güneş ve ay’ın öyküsü…

İlk hikâyemi yazdığımda ilkokuldaydım. Deliler gibi serüven kitapları okuyor, Afacan Beşler, Gizli Yediler ve Serüven Avcıları’nın bütün maceralarına bayılıyor, o kitaplardaki çocukların yerinde olmak istiyordum. Böyle gizli bir kulüp kurmak ve kötü adamların peşine düşmek en büyük hayallerimden biriydi. Ama bu kötü adamları tam olarak nerde arayacağımı bilemediğim küçücük dünyamda, elimden gelen tek şey yakın arkadaşlarımı gaza getirip bir kulüp kurmak ve de başkanı olarak başa geçmek olmuştu! Kulübümüzün tek icraatı bizim lojmanların önündeki tarlada piknik yapmakla sınırlı kaldı; ama ben bu işin tadını almıştım bir kere: Belki gerçekte icraat yoktu; ama hayallerimde beni tutan mı vardı?! Her birimize birer kod adı belirleyip ilk hikâyemi yazmaya başladım: “Dedektifler Kulübü”, her kahramanı ben ve arkadaşlarımdan esinlenilerek yazılmış ilk hikâyemdi.

Sonra, ortaokulda yine serüvenli, ama bu defa biraz da romantik soslu hikâyelere geçtim: Yine kahramanlar bizden esinlenilmişti; benim adım Defne’ydi mesela; en yakın arkadaşlarımsa Yeliz, Gökçe ve Yonca olmuştu. Her birimizin hoşlandığı çocuklar da Murat, Burak ve Deniz ismiyle romanda yerlerini almışlardı 😀 😀 Bu defa daha büyük çetelerin peşine düşüyor, hatta biraz Gülten Dayıoğlu esintili fantazi dünyalarına dalıyorduk: Bir serüvenimizde görünmezlik hapı icat eden bir çeteyi çökertmiştik mesela, bir diğerinde gizli madenlerde altın çıkartan mafya ailesinin peşine düşmüştük! Ah ah, ne günlerdi! Hahaha 😀 😀

Sonra büyüdüm. Lise yıllarında hikâye yazmaya pek de fırsatım olmadı. (Yalnız bir ara İpek Ongun kitaplarına burun kıvırıp kendi lise romanımı yazmıştım; en uzun yazım da o’ydu…) Ama daha çok yazdan yaza bir şeyler karaladım, kısa romantik komediler denedim. Hatta bir tanesini doğumgünü hediyesi olarak kardeşime hediye ettim (hâlâ duruyo mu len?) Üniversitede ise bu sevdadan toptan vazgeçmiştim; çünkü artık hayal dünyasına dalmama gerek kalmamıştı: Dersler ve ödevler arasında boğuşurken o kulüpten bu kulübe koşuyor; romantik komedileri de melodramları da gerçek dünyada yaşıyordum! 🙂

Derken mezun oldum. Hatta üniversite yıllarımın üzerinden beş sene geçti… Çok yoğun, zor dönemlerim oldu. Bu aralar biraz rahatım (aslında rahat olmamam gerekirken bir şekilde rahatım; du bakalım, çok pis patlamaz inşallah…) ve hayat, bir rutine dönüştü. Aslında bundan şikâyetçi değilim; huzurlu, sevimli bir hayatım var. Eh, huzur olunca biraz da sıkıcı oluyor haliyle… Öte yandan, izlediğim güzel filmler, okuduğum güzel kitaplar, insanlardan dinlediğim eğlenceli ve romantik öyküler, yaşadığım ya da tanık olduğum romantik olaylar hâlâ içimi kıpır kıpır etmeye yetiyor. Bunlar sadece hafızamda saklı kalmamalılar diye düşünüyorum. Her biri güzel bir yemeğe konulan malzemeler gibi, olması gerektiği miktarda birbiriyle buluşsun, hayalgücü ateşimde pişsin, ve sevdiğim insanların önüne bir ziyafet sofrası gibi çıksın istiyorum: Madem hayat huzurlu ama sıkıcı; o halde ben ona kendi eğlencemi katayım! Hikâye yazmaya geri döneyim!

İşte her şey böyle başladı… Aslında sadece böyle başlamadı; çünkü Lee’nin fikri olmasa, ben yine kendi kendime soyut kahramanlar dünyasında yazmaya devam edecektim. Ama tıpkı küçükken tüm karakterlerin arkadaş çevremden oluştuğu hikâyeler gibi, hepimizin tanıdığı bildiği yüzlerle bir dünya yaratmanın ne kadar zevkli olabileceğini Lee, Sermin, Kimbap, Astrea ve Winpohu bana hatırlattılar. My Lovely Roommate de burdan doğdu… Ve gerçekten, her kelimesini yazmak çok ama çok zevkliydi. Rolleri verdiğim aktörlerin mimiklerini falan bilince, sahneleri gerçekmiş gibi gözümün önüne getirmenin tadına doyum olmuyordu… Ve daha da güzeli; zaten sevdiğim aktör/aktrislerin sadece oynadıkları filmler ve dizilerle değil, kendi hayallerimle benim dünyama konuk olmasıydı. Hem ayrıca ben onların yerinde olsam çok gururlanırdım valla; düşünsenize, kızın birisi sizi hayal edip bir hikaye yazıyor. Valla süper! Değerimizi bilin haa, başka hangi hayranınız yaptı bunu size?!

Ve bu iş, fena halde tiryakilik yaratıcıymış, ben bunu gördüm: Zaten yazmayı çok seven biriydim; şimdi bir de bu işin tadına varınca sadece Lee Min Ho, Jang Geun Suk… vs. ile sınırlı kalmaya gönlüm el vermedi. Başkalarını da konuk etmek istedim. Hatta belki de Shakespeare’in o ünlü lafına geldim yine: “Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup adına aşk diyorsunuz” der ya büyük üstat; işte biz de beyazperdedeki aktörlerin her seferinde başka ruhlara can vermesi gibi, kendi karakterlerimize de can vermelerini istedik ve kendi yarattığımız karakterlere sevgiyle bağlandık. Hatta hikâye gereği başlarına kötü şeyler gelince resmen içimiz acıdı 😀 😀 Evet, kulağa tuhaf geliyor olabilir, ama eminim diğerleri de bana hak vereceklerdir, insan cidden hepsini evlatları gibi görüyor, kıyamıyor zavallılara 😀 😀

Tüm bunları neden yazdığımı sorarsanız, işte şu yüzden: Şimdi de bir başka Uzak Doğu hikâyesi ile karşınızdayım. Bu defa konuklarım arasında şirinlik ve sıcaklıklarına ayrı ayrı bayıldığım Gong Yoo, Song Joong Ki, ve Lee Min Jung var. Ve yine, milliyetçi duygularıma engel olamadığım için (haha, şaka şaka, aslında bu türden hikâyeleri daha kolayca yazabildiğim için; eh ne de olsa Kore’ye bir Türk bakışıyla bakıyoruz…) başrolde bir Türk kızı var! Daha doğrusu olay şöyle gelişti; Kdrama virüsünü bulaştırdığım sevgili ufaklığım “Abla, madem öyle benim için de bir hikâye yaz” dedi. “Başrolde Lee Min Ho’yla oynayayım” Ben de “Olmaz, her senaryoda Lee Min Ho’yu oynatamam, çok pahalı bir aktör! :D” deyince ihale Gong Yoo, Song Joong Ki ve de Shin Dong Wook’a kaldı 😀 Yani hikâyeyi yazarken gözümün önünde kendi kardeşimin yüzü vardı; ama malum sebeplerle (erkek arkadaşsal mevzular 😛 ) onu böyle afişe edemeyeceğim için (ve de diğer okurların tanıdığı bildiği biri olsun diye) başrole yine mavi gözlü, sevimli yüzlü bir kız olan Aslıhan Gürbüz’ü uygun gördüm. Hımm, gerçi Aslıhan Gürbüz mavi gözlü değil, yeşil gözlü sanırım… Ama siz onu mavi gözlü hayal edin, çünkü bizim kıza en çok benzeyen aktris olarak onu bulabildim valla… Ayrıca yaşıyla-başıyla, etli butlu oluşuyla role daha çok oturdu. (Kusura bakma dongseng, ama gerçek bu :P)

My Lovely Roommate biraz çocuksuydu; bu defa bir intikam hikâyesiyle başlayan, sonra aşk üçgen ve dörtgenleriyle devam eden, biraz daha “büyük işi” bir hikâye var karşınızda. Yine komedisi bolca olacak, ama bu defa hüzünlü sahneler de az değil… Ayrıca bu kez senaryo gibi değil de, hikâye gibi yazdığım için karakterlerin duygularına biraz daha fazla tanık olma imkânımız olacak… Daha fazla anlatmayayım, merak ederseniz okursunuz zaten. Ve işte karşınızda: “Güneş ve Ay“!

Bitirmeden önce bir tek şey söylemek istiyorum, bizler gibi amatör yazarlara, özellikle blog yazarı olup da hikâye yazmaya ya da yayınlamaya cesaret edemeyenlere bu lafım: Yazın arkadaşlar! Yazmaktan korkmayın! Valla çok eğlenceli, öyle böyle değil… İnsanın yaratıcılığını artırıyor, empati duygusunu geliştiriyor, hem de yıllar yıllar sonra dönüp baktığında sevgiyle anımsayacağı hatıralar, hatta kendisi göçüp gittiğinde bile sevenlerine onu hatırlatacak bir şeyler bırakmasını sağlıyor, daha ne olsun?! Ayrıca çok da güzel terapi oluyor; insan gündelik sıkıntılardan bir süre de olsa kurtulup başka dünyalara dalıyor… Hayal kurmanın bir adım ötesine geçiyorsunuz yazınca: O hayaller kanlı canlı gözlerinizin önüne geliyor… İstediğiniz rüyayı görmek gibi bir şey! Muhteşem!

O yüzden, lütfen yazın. Yüreğimizi ısıtacak, birbirimizin dünyasına köprüler kuracak öyküler yazın. Ben tüm çinguların yazdıklarını çok büyük keyif alarak okuyorum; yazılanların artmasını özellikle istiyorum. Ayrıca koredelisi‘nin de bir hikâyeye başladığı haberini aldım, yaşasın! Diğerleri için de burdan birkaç isim verip rencide edeyim (ehehe :D) mydestiny, kaktüsçiçeği, diabolo, masalevi: sizin kaleminizden öyküler okumayı çok isterdim mesela. Bizi bu zevkten mahrum bırakmayın, olmaz mı?

About hikaruivy

a big fan of shoujo animes/jdramas/kdramas loves to eat, write, read and watch!
Bu yazı Kdrama, kişisel içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

23 Responses to Güneş ve ay’ın öyküsü…

  1. mydestiny dedi ki:

    Yaşasın! Yeni hikaye! Kalemini özlemiştim. Yeni bir hikaye daha bekliyordum senden. Çok sevindim, hemen okumaya başlıyorum. Bu arada kardeşine hikaye yazıyor olman müthiş! Benim ablam da kısa hikayeler, öyküler yazıyor. Ben de benim için bir tane yazmasını isteyeceğim 😀 Güzel fikirmiş 😛 Yalnız yazının sonunda kendi adımı görünce şaşırdım 😀 Yazmayı isterim ben de elbet ama öyle bir yeteneğim olduğuna pek inanmıyorum 😛 Yine de başaramama korkusu denememe engel değil, hep aklımda bu hikaye olayı. Olur da denersem paylaşmaktan büyük keyif alacağım.

    • hikaruivy dedi ki:

      Sağol mydestiny’cim, ben de senin güzel yorumlarını heyecanla bekliyorum ^^ Bu arada evet, kardeş hatrına çiğ tavuk bile yiyoruz, Kore hikâyesi mi yazmayacağız?? 😀 😀 Sen de ablanı sıkıştır bence. Ayrıca senin ismini de oraya yazmadan edemedim; bunca zamandır bizim hikâyelerimizi takip edip birbirinden güzel yorumlar yazan biri olarak senden de acayip güzel hikâyeler çıkacağına eminim. Başaramamak diye bir şey yok; üstelik yazdıkça insanın kalemi daha da oturuyor… O yüzden kısa da olsa bir şeyler yaz; bol bol yorum bırakıp naçizane tavsiyelerimi belirteceğimden emin olabilirsin 🙂 Sevgiler canım…

  2. masalevi dedi ki:

    heyyoooo günün en güzel haberini aldım şu an, rezalet bir ales sınavı sonrasında çok iyi geldi bu bana 🙂 ne güzel anlatmışsın yazma aşkını, kendimi gördüm sanki yazında. ilk hikayemi yazdığımda ben de 11 yaşındaydım. arkadaşlarım da hikayemi beğenince zevktem dört köşe olmuştum 🙂 daha sonra ortaokulda bir dedektif serisi yazdım 5 hikayelik. sonra yetim bir kızın hayatını yazdım, daha başka yurtdışından gelip teyzesiyle yaşayan bir kızı yazdım, lisede aşk hikayelerine döndüm sonra.. onlarca hikayem oldu hatta bazıları 200 sayfayı buldu hala saklarım hepsini. bir de şiirlerim var onlar apayrı benim için zaten.. o yüzden duyduğun heyecanı, geceleri uyurken aklının hep hayali kahramanlarında olmasını çok iyi anlarım.. ama senin gibi üniversitede ben de koptum bu olaylardan.. ta ki geçen yaza kadar.. siz blogger arkadaşlarımdan hiç habersiz bir şekilde kendi kore hikayemi yazdım. küçücük bir hikayem şu an sayfalarca uzunlığa erişti 🙂 kore dizilerini izleyen her hayalperest bu süreçleri yaşıyor demek ki 🙂 bahsettiğim hikayemi yayımlamam, düzenlemem zor olur ama yoğun dönemimi atlatınca yeni bir hikaye yazıp yayımlamak isterim.. bir de sen istedikten sonra 🙂
    my lovely roommate’i bitirir bitirmez okuyacağım yeni hikayeni.. gerçekten çok sevindim. bu konuda bu kadar başarılı olup tek öyküyle yetinmemen süper oldu 🙂

    • hikaruivy dedi ki:

      Yorumunu okuyunca acayip sevindim masalcığım, yüzümde kocaman bir sırıtışla yazıyorum şu anda 😀 Demek sen hepimizden önce başlamışsın bu işe de haberimiz olmamış! Yeni hikâyeni acayip bir merakla bekleyeceğim. Ama bu arada eski yazdığını da düzenleyip yayınlarsan bayıla bayıla okuruz valla.
      Kolay gelsin canım, bir an önce şu yoğun dönemleri atlatıp yazma işine girişirsin umarım. Ja ne! 😉

  3. Geri bildirim: Vizeler, Ales, Filmler, Diziler, Klipler… Ohoo:) « Masal Evi

  4. makinosev dedi ki:

    Hikaruivy bana bunu yapmayacaktınnnn, ben nasıl yazarım hikaye 😦
    1- Tamam bende küçükken arkadaşlarımla klüp kurmuştum ama şöyle; apartmanın bahçesinde kartondan bir klüp hayal et bir de harçlıklarımızla aldığımız cips, çikolata ve salatalık turşusu( küçüklüğümden beri turşuyu çok severim, 1milyonluk turşu alır elime sokakta kıtır kıtır yiyerek dolaşırdım, – İstanbul’da kimçi vardı da ben mi yemedim- )… 3 arkadaştıktık üçümüzde yengeç burcu! haliyle hobidi gırtlak yemek yemek için klüp kurmuştuk 🙂
    2- aa birde küçükken çok zor kitap tamamlardım çünkü 2satır sonra hayallere dalardım, hey, heygirl,walkman, bluejean dergilerindeki resimlere bakarken çok hayal kurmuşluğum vardır, oyuncak bebeklerle oynarken onları hiç hareket ettirmeden acaip oyunlar kurardım kafamda, a bir de çok komik sözleri olan bir şarkı bestelemiştik gene arkadaşımla…
    3- yine arkadaşlarımla kurduğumuz gelecek de şöyleydi, 18 yaşına geldiğimizde eski bir Volkswagen minibüsle hipiler gb güney sahillerinde geziye çıkacaktık(ünv’yi çoktan kazandığımız varsaymıştık) -sağsalim eve dönebilirmiydik o ayrı tabi!- abir de amerika’ya gidecek radyo-televizyon gb bir bölümde okuyacaktım(o zaman da amerikan film-dizileri benden sorulurdu şimdi yerini kore dizileri aldı), olmadı mimar olacaktım( deli gb resim yapardım, lisede sıramı metalica’nın black albümündeki james hetfield ve jason newsted portresiyle(!) bezemiştim).
    Bunları niye mi anlatıyorum güya seni ikna edecektim bende yazarlık parıltısı yok diye ama acaba varmı dedim yazarken -ilginç- ama böyle bir yeteneğim olmadığını biliyorum, hiç yoktan bir hikaye yazamam çünkü, hatta çok pis kopya çekerim, yazdığım hikayeler sizinkilerden arak çıkarsa kızmayın bana sonra 🙂 son olarak bu mim alıp cebime koyuyorum, hayatta denenmesi gerekenler listeme de ekledim 🙂 hemen olmasa da bir şekilde kısa bir öykü yazmayı deneyeceğim söz:)
    Umarım 100 sayfalık kovboy öyküsüne benzemez yazdıklarım… “1. sayfa; kovboy gün ağarırken atına atladığı gb ufka doğru yol aldı… dıkıdık dıkıdık… 2. sayfa; dıkıdık dıkıdık.. dık dıkıdık… 3.sayfa;dıkıdık dıkıdık… 4. sayfa; dıkıdk dıkıdık… 100.sayfa; dıkıdık dıkıdık, sonunda akşam olmuştu. THE END” 🙂

    @masalevi bende berbat bir ales sınavından çıktım ne tesadüf, sınava yarı uykulu girdiğim için çok zaman kaybettim, sınav bittiğinde de hala uykum açılmamıştı:( yine de güzel bir puan alırız umarım 🙂

    • masalevi dedi ki:

      @makinosev aynen ya sınavdan çıktım otobüse bindim uyuyakalmışım resmen, son durakta uyandırdılar 🙂 bir de o rezalet mantık soruları falan derken kafam daha yeni yerine geldi.. eli yüzü düzgün bir puan gelir umarım yine de 🙂

      • makinosev dedi ki:

        evin de son duraktaysa iyi ama değilse çok fena olmuş 😀 bende yıllardan sonra ilk defa hendi ponsuz( 🙂 ) evden dışarı çıktım, kendimi annesini kaybeden çocuk gb savunmasız hissettim valla, sınavdan sonra hemen eve döndüm oyuzden 🙂

  5. hikaruivy dedi ki:

    @makino: Vuuuu, sende ne gizli hazineler varmış çingu! Valla şu anda bana counterproof yapmış durumdasın; bir şeyi ispat etmeye çalışırken tam tersini gösterdin, hahaha 😀 😀 Sende bu hayalgücü varken yazmazsan ayıp olur 🙂 Ayrıca çok da özgün olmasına gerek yok bence; zaten çok çok özgün bir şey kaldı mı şimdiki sinema/TV dünyasında? Kore dizileri bile klişe olduğu halde olayları çok tatlı anlattıkları için bize hoş gelmiyorlar mı? Yani yeni bir Inception yaratmaya çalışmadığımız sürece bence azıcık kopya olmasının bir mahzuru yok 😛 Sen kısa da olsa karala bişi’ler… Hatta yukarıdaki yazını söz olarak aldım, sana mim göndermişim varsayabilirsin 😀 (Yaşasın kötülük! :D)

    @makino, masalevi: İkinize de çok geçmiş olsun, hadi iyi puanlara inşallah! ^^

    • makinosev dedi ki:

      ales modundan çıkıp denemelere girişcem çingum, masal’ın bahsettiği mantık soruları benim tüm konuşma becerimi de aldı götürdü çünkü, yukarıdaki cevabımdan da belli oluyor zaten, devrik cümle üstüne devrik cümle 🙂
      bi de inşallah photoshop’ta olduğu gb başıma bişiler gelmez(mydestiny’e özenip üstüne bir de sözverip photoshop la uğraşırken bilgisayar kafayı yemiş üstüne de benim hariciyi hüpletmişti, hatırlarsan 🙂 ) o yüzden çaktırmadan söz veriyorum şimdi, (aman şeytanın kulağına gitmesin 😛 )

  6. Chibi dedi ki:

    nasıl olur Gong Yoo mu o hikayenin kadın kahramanı ben olmalıyım huleynnn (chibi, chibi haline bürünür ve ortamdaki kapıyı kırar :D) of bu hikayelere bulaşmayayım okumayayım diyorum zorla beni kaşıyorsunuz ya kahraman Gong Yoo haaa ahhhhh ahhhhhh 😛

    • hikaruivy dedi ki:

      Ahahaha, ben La Fea’dan beklerken sen erken davrandın Çingu! Tamam tamam kızma, bak ben de sizin şerrinizden korkup rolü profesyonel bir aktrise verdim zaten 😀 😀 Bu arada hikayelere bulaş yahu, niye bulaşmıyorsun, aşkolsun 😛

  7. koredelisi dedi ki:

    Vayyy hikarumun yeni hikayesi gelmişşşşşş. Hayırlı olsun çingu;)
    Hemen okumaya başlıyorum… Bassa;)

  8. Lee dedi ki:

    Çingum ellerine sağlık diyorum, sen hrpimizden hızlı çıktın ve durum inanılmaz güzel bence^^

    Bu aralar vizelerimle uğraşıyorum, postları bile tam olarak okuyamıyorum. Böyle parça parça farklı zaman dilimlerinde bitirebiliyorum. Ama Cuma günü sınavlar bitiyor, ondan sonra bol bol buralardayız, kritikte yaparız. İlk kısımları okudum ve okuduğum kadarıyla güzeldi yine, süper!

    Yukarıda yazdıklarına nazaran bu sefer bir Josei geldi diyebilirim değil mi? 🙂
    Bir de seni de Shounen Ai / Yaoi tufanına katalım, Jong Ki’yi burada da görünce kesin olur bu sefer dedim ama yanıldım mı? Reytinglerin artması için koymalısın diyorum :p

    Diğer düşüncelerimi ilk bölümü bitirdikten sonra yapacağım yoruma saklıyorum 🙂

    ^^

    • hikaruivy dedi ki:

      @Lee: Öyle oldu Lee’cim, içimdeki yazma aşkını durduramıyorum! Haha 😀

      Vizeler var demek; kolay gelsin… Ben de bu hafta inanılmaz yoğunum; hatta şu anda koşuşturmacayla geçen bir günü bitirip blog yorumlarını cevaplayabiliyor olmanın dayanılmaz hazzı içindeyim 🙂 Cumadan sonra bloglarda bir coşma bekliyorum o zaman. Zaten senin yeni bölümde büyük aksiyonlar olacak gibi bir his var içimde: Yaramaz sahneler olcak, di mi? 😛

      Ayrıca evet, bu sefer hikâyemiz josei. Zaten karakterler de artık üniversite öğrencisi değil, yaş ortalaması 27-28 olan yetişkin insanlar. Yani evet, bu sefer biraz daha “ağır” bir hikâye gelebilir…

      Ama shounen ai – yaoi tufanına (en azından şimdilik) katılmıyorum çingu; yeni hikayeyi öyle bir beklentiyle okumayasın 😀 Ayrıca rol üstüne yapıştı derler ya; zavallı Joong Ki’ciğimi her gören gay rolüne yakıştırıyor! Ama olmaz ki… 😛 Hayallerimin erkeğine gay diyip durmayın, valla 40 kere diyceksiniz sonra cidden gay olucak, hahaha! 😀 😀

  9. mavi dedi ki:

    aa bittiyse o madem artık okuyabilirim. Bitmemiş şeylere başlayamıyorum krize giriyorum sonra 😀

    • hikaruivy dedi ki:

      @mavi: dizilerde de öyle mi? bende de var o huy biraz… hele çok saran bir diziyse hemen ardı ardına bölümleri atmak istiyorum; beklemek zorunda kalırsam deliriyorum! Secret Garden’da bunu çok fecii yaşamıştım yav…

      Beklerim yorumlarını ^^

  10. Geri bildirim: So Ji Sub Biyografi – Bölüm 2: 1997-2000 yılları « Kaktus Çiçeği

  11. fd dedi ki:

    Merhaba,
    Oncelikle yeni hikayeniz hayirli olsun. Klavyemden dolayi Turkce karakterleri yazamiyorum kusura bakmayin. Uzun zamandir blogunuzu begenerek takip ediyorum. “My Lovely Roommate”i ise o kadar heyecanla takip etmistim ki, ne zaman ders calismaktan sikilsam yeni bolum gelmis mi diye bakiyordum.
    Niye simdiye kadar yorum yapmadigima gelecek olursak: Basit birkac cumle yazmak icin bile o kadar zaman harcarim ki; yorum yazmak bana gercekten cok zor geliyordu. Simdi niye yaziyorsun derseniz, daha once farketmedigim birseyi bugun farkettim ve yazmadan edemedim. Meger hikayenin kahramani doktor kizimiz benim sinif arkadasimmis. Fotografini daha once gozden kacirmisim. (Herhalde hemen hikayeyi okumaya baslamamdan.) Demek o da K-drama hayrani olmus. Mezun olmadan once bilseydim ne guzel muhabbet ederdik ya. Neyse..
    Bundan sonra hikayeyi okurken “Sophie” Ayca’ymis gibi dusunecegim. Bence daha cok yakisir gibi. Bu arada herkesin hayran oldugu Gong Yoo’yu ben bi turlu sevemezdim (Coffee Prince’e ragmen). Bu hikayeyle beraber biraz begenecegim galiba.
    Yeni bolumleri sabirsizlikla bekliyorum. Kaleminiz (aslinda klavyeniz demem gerekir :)) dert gormesin. Hoscakalin.

    Not: Bir de, onun mail adresi bende yok da, acaba benden selam soyler misiniz?
    Cok tesekkurler.

    • hikaruivy dedi ki:

      @fd: Vay canına! Şu anda ağzım açık kaldı 🙂 Dünya gerçekten küçük 😀 😀

      Öncelikle, güzel sözleriniz için çoook teşekkür ederim fd ^^ Bu blog benim hayatın sıkıntılarından kaçmak için en büyük mecram oldu galiba 🙂 🙂 Bir yandan Uzak Doğu sevgimi (hem de yaşımdan beklenmeyecek bir çocuksulukla :P) yazıya dökerken bir yandan da siz ve blog yazarı diğer arkadaşlar gibi Kdrama seven diğer Türk’lerle tanışmaktan dolayı kendimi acayip mutlu ve şanslı hissediyorum ^^ Yorum yazmanın zaman zaman zor gelebildiğini tahmin ediyorum ama yine de arada bir kısacık da olsa yazarsanız çok sevinirim gerçekten… İnsan iyi veya kötü feedback alınca gerçekten daha da motive oluyor, daha çok yazmak istiyor 😀 O yüzden bunu saymıyorum, yine beklerim, özellikle hikaye bloguma daha çok beklerim. Haha 🙂

      Bu arada siz de ders çalıştığınıza göre TUS derdi sizde de var sanırım, Allah kolaylık versin, başarılar dilerim. Ayrıca selamınızı kardeşime iletirim elbette. Hikaye kahramanının yerine onu koyarak okuyan birilerinin daha varlığından haberdar olunca çok mutlu olacaktır (laf aramızda, başrolü başkasına verdiğim için bana kızıp duruyordu! 😀 :D) Bakalım size Gong Yoo’yu sevdirebilecek miyiz? Sevgilerimle canım ^^

      • fd dedi ki:

        Evet gerçekten küçük. Dediğim gibi zaten blogunuzu takip ediyordum. Fakat arkadaşımın ablası olduğunuzu ve hatta arkadaşımın hikayenin asıl kahramanı oldugunu öğrenince bir müddet yüzümde aptal bir sırıtmayla dolaştığımı itiraf etmek istiyorum.

        Yorum yazmam için cesaretlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Yazar ve okuyucu arasındaki iletişim her iki tarafta da olumlu etki bırakıyor gerçekten. En kısa zamanda yorumlarımla geliyorum. 🙂

        TUS konusuna gelirsek.. Benim durumum biraz farklı. Şu an -medyadaki moda tabirle- okyanus ötesindeyim. Burdaki uzmanlık başvuru sınavına çalışıyorum. Bakalım hayırlısı…

        Son bir şey daha: Hikayede Ayça’yı düşünürken göz rengini Sophie’nin gözleri gibi hayal ediyordum. Bunu da yeni farkettim. :))
        Yeni yorumlarda görüşmek üzere, hoşçakalın

      • hikaruivy dedi ki:

        @fd: Ahahah, demek öyle oldu 😀 İnsanın eski bir arkadaşını TV dizisinde görmesi gibi bir şey olsa gerek 🙂 Behzat Ç’de figüran bir arkadaşıma rastlayınca ben de yüzümde kocaman bir sırıtmayla izlemiştim bütün bölümü 😀

        Demek okyanus ötesindesiniz, o halde yakınız 😀 Burada sanırım üç aşamalı oluyor uzmanlık sınavı; bir arkadaşım daha hazırlanıyordu… Kolay gelsin, çok çok başarılar dilerim. Ders çalışmaktan sıkıldıkça bloga beklerim, burda laflarız 🙂 🙂 Sevgilerimle ^^

fd için bir cevap yazın Cevabı iptal et